Sayfalar

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

13 Mart 2013 Çarşamba

AVRUPA DAN FARKIMIZ...

Avrupalı olmaya özenmek, öykünmek değil yazacaklarım, ancak ne zaman gitsem ya da bir sebeple ülkemde Avrupalı insanlarla bir araya gelsem içim cızlıyor.
Bu güzelim ülkede, üstelik çok eski bir tarihe, geçmişe sahipken, Avrupa'ya bir çok gelişmeyi biz hediye etmişken, nasıl oldu da bu duruma geldik anlamıyorum.
En önemli fark, insan ayırt edilmemesi, bizim ülkemizde herkeste bir kompleks, herkeste bir burnu büyüklük anlaşılmaz bir hava atma durumu. Kim, kimi yerse...
Komik olan da, bu tip huyları olan adam ve kadınların, devamlı var olan üstünlük ve alçaklık kompleksinden ötürü, kendinden daha üstün gördüğü insanların yanında düştüğü saçma sapan durum. Acizlikleri.
İnsan olmak varken, bu saçmalıklar niye bilemiyorum. Avrupalı da bu yok, kim ne derse desin.
Medeniyet ve saygı öylesine yerleşmiş ki, trene binerken bilet almanız lazım. Ama kontrol edilmiyor. Bu durum Türkiye'de olsa herkes trene biletsiz binerdi. Tek bir kural var. Medeniyet. İnsanlar, kontrol edilsin edilmesin biletlerini alıyor. Sorumluluk duygusu, diğer insanlara saygı ne derseniz deyin. Eğer biletsiz yakalanırsanız, cezası var. Ancak öyle iki de bir de kontrol edildiği de yok. Çünkü, buna gerek yok.
Yolda giderken, ortadaki şerit, metrelerce dolu ama bir bakıyorsunuz, sağ ve sol şeritler bomboş, neden ? Dönüş yapılacak işareti var ve kimse girmiyor o şeritlere, biz de olsa soldan, sağdan dalıp öne girmeye çalışırız.
Herkes, nerede olursa olsun, elinde bir kitapla geziyor. Durakta beklerken, teknede, kafe de... Nerede olursa olsun. Ayakta dururken bir kaç sayfa okuyor. Biz de ki durum mu ? Türkiye'de, 2011 yılında yapılan bir araştırmaya göre nüfusun % 30 'u okuma yazma dahi bilmiyor hala. Kişi başına düşen, yıllık kitap sayısı Fransa'da 7 iken, Türkiye'de ( sıkı durun ) 12.089 kişiye bir kitap düşüyor. Türkiye'de yüksek öğrenim oranı 1965'e göre 14 kat artmış, ama yüksek öğrenim mezunları arasında kitap okuma oranı 1965 yılının altında.
Mevlana'nın bir sözünü eklemek istiyorum, yazıma  tam bu noktada. '' Cahil kimsenin yanında, kitap kadar sessiz ol. ''

Avrupa'dan çok daha misafirperver ve insancıl olduğumuzda kocaman bir yalan. Gayet, sıcak kanlı ve yardımseverler. Yeter ki ukalalık yapmadan, güler yüzle bir şey isteyin. Şipşak anında oluyor.
Avrupa'da şehirlere baktığınızda ne kadar özenle korunduğunu görmek ayrı bir acı. İstanbul'u neredeyse karış, karış bilen birisi olarak, yüzyıllık çeşmelerin üstünde yazan '' ali ayşeyi seviyo'' saçmalığına o kadar çok rastlarsınız ki. Kale surlarında gece kondular. Hangi birini söylesem bilemiyorum. Bizim eserlerimizi görmek istiyorsanız Avrupa'daki müzelere gidiniz. Bizden daha iyi korudukları kesin. Eğer, bu eserler, Türkiye'de kalsaydı, bir çoğu eminim ya parçalanmış, ya da başka amaçlarla kullanılmış olurdu. 
Avrupa'da yaşar mısın ? derseniz belki İtalya diyebilirim. Ancak ülkem her yerden daha güzel. Bu güzelliği baki kılan, taş torak değil insanlar.
Hepimiz ne kadar değiştik, çirkinleştik keşke artık anlasak. 
Kolay para kazanma, parayla statü sahibi olma, parayla adam olma derdindeyiz. Ne yazık ki bu cehaleti, görgüsüzlüğü engellemiyor. Daha iyi hayat yaşayan görgüsüzler ordusu oluyoruz sadece.
Kim iktidar olursa onun ardından değişen, karakteri gelişmemiş insanlar ordusu. Sizin bir düşünceniz yok mu ardından gittiğiniz ?
Apolitik garip bir gençlik, her tarafa dönen, her iktidarda çıkarları uğruna renk değiştiren orta yaş ve üstü bir grup.
Ne ara bu kadar cahilleştik ve kişiliksiz olduk bilemiyorum. Ancak çok üzücü buluyorum gittiğimiz yolu.
Hedefimiz yok, nezaketimiz bitti, anlayış desen hak getire, birbirimizi gördüğümüzde günaydın, iyi akşamlar demekten bile kaçınıyoruz. 
Sonra da Türk milleti şöyledir, böyledir diyoruz. Koca bir yalan bu.
Ticari çirkeflikler, ayrılınca birbirini öldüren insanlar. Haset, kıskançlık, kötülük, büyüyle, kötülükle uğraşan insanlar kol geziyor.
Bu cehaletin ta kendisi. 
Okumuş olmak cehaleti düzeltmiyor. Eşeklik baki kalıyor. İnsan kendini geliştirmeli önce. Bu hepimizin sorumluluğu.
Yerlere tüküren bir millet olmamalıyız artık, olur olmaz her yerde ana avrat küfreden. El alemin karısına, kızına saygılı olamayan. 
Kendi yediğini bırakıp, başkalarının lokmasında gözü olan.
Ne ara bu kadar çirkin oldu her şey bilmiyorum Ama ümit ederim. O habire eleştirdiğimiz, beğenmediğimiz, okuma oranı % 99,9 olan ülkelere öykünürüz biraz. Ülkemizi, geleceğimizi kurtarmak için silkelenip kendimize gelmeye mecburuz.
Seyrettirilen, anlamsız dizilerde görülen hayatları yaşayan zavallılar olmaktan çıkıp, kendi hayatlarımızın iplerini elimize almalı, yetiştirdiğimiz insanların daha iyi olması yolunda adım atmalıyız.
Devamlı ondan, bundan şikayet etmek yerine, hepimiz bireysel olarak doğruyu yapmalıyız. Birlikten, kuvvet doğacağını unutmadan. Bir yerlerden başlamak zorunda herkes, daha medeni olmaya. Bu ilk durak herkesin kendisi ve çevresi. 

Davudi laflar etmek değil, öyle davranmaktır şerefli ve doğru olan.
O yanlış yatı ben de yapayım demek yerine, doğrusunu öğretmeye çalışmaktır tek bir insana bile olsa.
Kaldırımda soldan değil, hep sağdan yürünürse, kimsenin çarpışmayacağını söylemektir. Özenti hareketler, anlamsız gösterişler yerine, saygılı öze dönmektir. Kendine, kendi malına saygı duymaktır en önce.
Bir insan değişir, dünya değişir.
Avrupa'ya gittiğimde üzülüyorum sadece. Benim ülkemi kimler bu hale getirdi. Neden yürümeyi bile bilmiyoruz diye?
Pırıl, pırıl giyinip kiliseye giden insanları görünce içim cızlıyor. Tüm kiliselerin kapıları açık, mis gibi. Herkes dilediği an girip, istediği kadar kalıp çıkıyor. 
Bebeklikten, kiliseye hep birlikte gidip, şarkılar söylüyorlar, heykeller her yerde...
Sanatla karşılaşmak için müzeye gitmeniz gerekmiyor.
Biz güzelim heykelleri, bu çağda put diye yıkarken, onlar yüzyıllardır dokunmadan saklıyor. Büyük annenin çeyizi gibi.

Herhangi bir meydanda, da vinci ya da bernini ile karşılaşmak mümkün.
elinize bir kahve alıp, havuzun kenarına oturup keyif yapmak.
Her şey gayet doğal. Anlamsız abartılar, gereksiz saçmalıklardan arınmış.
Medeni.
Biz de ne yazık ki bu medeniyetten eser olmadığı gibi, olanı da gün be gün kaybediyoruz. 
Nezaket ile birlikte. Kokmuş, marka düşkünü, ara göz, cahil bir toplum olma yolunda hızla ilerliyoruz.
Bizler artık, sadece kendi çıkarları için yaşayan insanlar olduk. Hiç kimseyi düşünmeden, aile değerlerinden yoksun. Bayramları tatil zanneden. Babasının, annesinin mezarına üç, beş yılda bir belki giden. 
Kardeşini aramaya imtina eden. İnsanları banka cüzdanlarına göre sınıflandıran, zavallılar. İyilik ve kötülük ile ilgiliyken bu kadar. Medeniyete zaman mı kalır ?
Hayatımız sadece gösteriş ve hava atmak olmuş artık. Dini bile göstermelik yaşıyoruz. Yazık bize.
Allah yardımcımız olsun.

Yaşadığımız hayat,  elimize tutuşturulmuş rengarenk ve emanet bir oyuncaktan ibaret. Kimisi oyuncağı o kadar ciddiye alır ki, ağlar, perişan olur onun için. Kimisi eline alır almaz şöyle bir kurcalar oyuncağı, kırar ve atar. Ya aşırı kıymet verir, ya kıymet bilmeyiz. Aşırılıklardan uzak dur. Sufi ne ifrattadır ne tefritte. Sufi daima orta yerde... 
Şems...





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder