Sayfalar

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

28 Şubat 2013 Perşembe

Özür Dilerim...

Özür dilerim,
İnsanları üzmemek adına, arada kaldığım ve anlaşılamadığım için...
İyi niyetli davranışlarıma karşılık yapılan densizlikleri, affetmek büyüklüktür deyip, kulak ardı ettiğim için...
İnandığım şeyler uğruna, korkusuzca savaştığım için...
İnsana, sadece insan olmasından ötürü, saygı duyduğum için ...
Canım yanarken bile, sevdiklerimi savunmak uğruna canlı, canlı öldüğüm için...
Beni düşünmeyen insanlar uğruna, yıllarca fedakarlık yaptığım için...
Zehir dolu yürekleri düzeltmeye uğraştığım için...
Düşman olana bile, dost gibi yardım ettiğim için...
Elimi verdiğimde, kolumu alanlara, öbür elimi uzattığım için...
Hiç düşünmeden inandığım, sevgimi, gençliğimi, sabrımı harcadığım için...
Yıllar boyu taammüden yapılan kötülükleri, ilmek, ilmek örğmen tuzakları, görmediğim için,
Gece gündüz çalışıp, oğlumu yalnız bıraktığım için...
Birileri mutlu olsun diye , kendi ömründen, evladımın ömründen çaldığım her saniye için ...
Annemi, ailemi, beni sevenleri inandıklarım uğruna kırdığım için...
İçim dışımda, yalansız dolansız, dümdüz olduğum için...
Her derdi olana yardım ettiğim, arkamdan hançerleyen hainlere inandığım için...
Düşmanımı, dost sandığım için...
Kendi isteklerim uğruna, oğluma yaşattığım, binlerce üzücü, uykusuz gece için...
Sadece, kendim olduğum için...
En güzel yıllarımı, gençliğimi anlamadan, geçirdiğim için ...
Babama verdiğim sözü, aşk olduğuna inandığım şey yüzünden bozduğum için...
Hiç hak etmediğim şeylere, kimse kırılmasın diye katlanıp gözyaşı döktüğüm için ...
Kendimden, bana gerçekten, hiç çıkarsız değer veren, gönülden seven, gelmiş, geçmiş tüm çevremden, ailemden ve oğlumdan... Bu yıllar boyunca bilmeden kırdığım herkesten. Çok ama çok Özür dilerim... Tüm ruhum ve kalbimle.

27 Şubat 2013 Çarşamba

Sizin Başka İşiniz Yok mu ?

Bazı insanlar, hayatları boyunca başkalarıyla uğraşmaktan, kendi hayatlarına odaklanmıyor . Bunu iki türlü yapıyoruz. Biri iyi, biri gayet kötü niyetli.
İyi niyetli olanlar, sevdiklerini merkezlerine koyup, onun çevresinde ateşe aşık pervane gibi dolaşıp duruyor.
Art niyetli olansa , pervanenin mumu gibi ama bilerek yakıp, yıkıyor.
Bilmeyenler için, pervanenin hikayesini anlatacağım ki, iyice anlaşılsın. Durumun vehameti, böyle insanlar bu zamanda kalmadı, olanında köklerine Baltayla vurup yok etmeye çalışıyor diğerleri. İyi niyeti görünce, güneşe bakan vampire dönüyorlar belli ki. Kanını emin onu da kendilerine benzetmek için delice bir çaba gösterip, olmayınca yok etmek için uğraşıyorlar top yekün. Çıkarcı yürekleri soğusun diye.
Mutasavvıfların divanında simge haline gelen, muhteşem bir hikayedir bu.
Pervanenin, mum'a olan aşkı, yani ateşe.
Pervane, aşk hasreti ile mum'un etrafında döner, döndükçe coşar, coştukça daha çok döner. Aşkı o kadar büyür ki daha da yakınlaşmak, onun bir parçası olmak, dokunmak ister. Kanadının ucu muma değer, yanan kanadının ucu bile, yakan aşkı olduğu için keyif verir ona. Dönmeye, dokunmaya devam eder. Yana, yana...
En sonunda dokunmak yetmez, aşkını kucaklamak içine alıp saklamak, onunla bir olmak ister. Ateşle bütünleşen bedeni, kavrulur yanar. Düştüğü yerde aşk tadıyla, acısıyla ölür gider. Ve mumun bundan haberi dahi olmaz.
Nazım der ki; Sen yanmazsan, ben yanmazsan, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa...
O da pervane, mum ateşinde yanmış. Ne çare, yazdıkları çok sonra anlaşılmış, ülkesine verdiği değer, önündeki muhteşem yürek.
Pervane olanlar, ne yazık ki ancak, kaybedilince değer kazanıyor bu ülkede.
Yalaka, maraba, el pençe divan, olur efendimcilerden olmak lazım. Gemiyi yürüten kaplan olmak için. Görme, duyma, konuşma , aptala yat, akıllıca kullan seni aptal zannedenleri teknik bu. Ama olmaz, bu her yüreğe uymaz, çürütür. Bunun yerine yanmayı tercih eder kimi deli yürek. Azdır ve çok kıymetlidir böylesi, görecek gözü olana .
Ama pervane olmak zordur. Kanatları yansa da, uçar bazen pervaneler. Ve diğer herkes hasetle kırmaya devam eder kanatlarını, ta ki ölene dek. Bunca iyiliği çevrelerinde görmek bile öldürür onları. Çünkü, her seferinde, kendi kötülükleri yüzlerine vurulur.
Bir insana zarar vermek için, güç gerekir, diğer herşey için sevgi yeter. Ama bunu görmek için, göz, duymak için MANGAL gibi YÜREK gerekir .
İnsan olan sevmeye, sevilmeye, iyiniyete saygı gösterir.
Haset, hellaleşemeyen, insana mal gibi bakanlarsa, durmadan intikam peşinde koşar. Neden ? Sonunda ne kazanacak ? Hiç !
Nefret, bir yüreği törpüleyen en büyük ve en yırtıcı ponza taşı, en sonunda mum kendini yer bitirir . Hiç kimseye ihtiyaç duymaz bunu yaparken.
Her an pusuda, paranoyakça intikam peşinde bir yürek.
Hayatın, bunların hiç birine değmeyeceğimi bilen pervanedir. Yana, yana her gün biraz daha yok olurken bile, incitmez onu yakanı. Lav olup üstüne aksa bile.
Bunca körlük neden ?
Uğraşmanın bir de Haris olan yanı var. Bu da art niyetli taraf.
Çevresinde olan biten herşeyi, kendi faydası için gören insanların tavrı. Fazlasıyla açgözlü ve acıtıcıdır. Sadece kendisi için doğru olanı önemser, başkalarının her yaptığını bu anlamda kontrol eder. Kendinden başkasına güvenmez. Ama herkesin, her yaptığıyla çok ilgilidir ve hep kendi aleyhine zanneder. Ve başkalarını yaralarken düşünmez bile.
İyiliğinde, kötülüğünde kendi uhdesinde olduğuna inanacak kadar yüce görür kendini.
Ve her durumda haklı bulur , kötülük dahi yapmış olsa, iyi bir nedeni vardır.
Haris olmak kötü anlamda kullanılmaz her zaman. Ama ne yazık ki biz, millet olarak, sadece hırsla, doymazlıkla yapılan şeyleri anlıyoruz, algılıyoruz.
Bu konuyu, en iyi ifade eden kitaptan bir alıntı paylaşmak istiyorum. İki anlamıyla da;
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
Andolsun ki, size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız O'na çok ağır gelir. Çünkü O sizin hidâyetiniz, için çok harîstir, mü'minlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir. (Tevbe sûresi: 128)

İki harîs doymaz. Biri ilmin harîsi, diğeri de malın harîsidir. (Hadîs-i şerîf-Taberânî)

Ey oğul! Gönlün ferah olup, duânın makbûl olmasını istersen; dünyâya harîs olmayan, her işi Allah rızâsı için yapan âlimlerle berâber ol. (Süleymân bin Cezâ)

Eğer insan hunharca doyumsuz ise, hiç bir sevgi, hiç bir zenginlik onu tatmin etmiyor. Hep daha fazlasını isterken, çevresini nasıl yakıp yıktığını dahi göremeyecek kadar körleşiyor.
Ve çevresindekiler...Ancak çıkarcı ve iki yüzlü tavırlar sergilerse yanında kalıyor.
Ve ne yazık ki , insanlarla çok ilgili, sözde herşeyi anlayan insan sarrafı bu tip insanların çevresindekilerde, bir o kadar yalan. Hatta iki ayrı insanmış gibi. Bu tip insanların en önemli açığını biliyorlar, görmek istediğini göster. Dürüstlüğü boşver. Çıkarların için ne gerekiyorsa, onu yap.
Göstermek istedikleri ve gerçek yüzleri.
Bazı insanların çevresinde, gercekten güvenecekleri çok az insan oluyor. Olanı da, diğerlerinden kalma, güvensizlik çöpünün içine koyup, karıştırıp, eninde sonunda yok ediyorlar. Mum gibi.
Böyle insanların, ya gerçekleri mucizevi bir şekilde görmesi. Ya da gercekten dedektif tutup, nasıl aptal yerine konduğunu, gerçekten ve ayrıntılı öğrenmesi lazım.
Uzaklara bakarken, yakını görmez çoğu zaman insanlar, konduramaz.
Oysa, hayatlar içinde ne hayatlar yaşanır. Aynı evde, kaç kişi, birbirini ne kadar uzun süredir kandırıyordur kim bilir . En masum maskeler altında, hatta her durumda haklı çıkarak ve daha güçlü.
Bir diğeri kendini çok akıllı zannederken, kimlerin eline oyuncak oluyor ? Ama kendi içinde onları korumaya aldıysa, asla şüphelenmez, bir ömür her tarafa bakan gözleri, onların yaptıklarını asla görmez.
Allah, herkese, kim olursa olsun, gerçeğini görme şansı versin.
İki yüzlü çokluktansa, dürüst yalnızlığı tercih etmek daha doğru sanki.
Hiç olmazsa, ne pervane olur yanarsın, ne gün be gün erirsin kendi kendine.
Allah, herkese kim için ne dilerse, on katını versin.
Biraz da akıl, fikir ve vicdan ...

25 Şubat 2013 Pazartesi

Şehir Hikayeleri


Sehirde yasamak sanattır . Herkesin harcı olmayan , karmayı bilmezseniz katılaşan, icinde hapseden bir beton gibi. Ya temeliniz sağlam olacak, ya çok deli olacaksınız, ya çok umursamaz ya da caresiz. Bir sehrin sırrını çözerseniz her sehir, pandora'nin kutusu gibi aciliverir onünüzde. Her şehir anlatir kendini, kendine özgü bir dili vardır. Her sehrin raconu vardır . Her sehrin, rengi, dokusu degisiktir. Soğuk yerlerde yaşayanlar, güneşi görünce ısınır. Sıcakta yaşayanlar, hep alev alevdir. Deniz kutsar sehirleri, bolluk, bereket ihtişam sunar. Kara sığlaştırır. Çok sıcak alıklaştırır. Dağlar yorar, ama dağın insanı da her zorluğa karşı koyar.
Büyük ya da küçük sehirler vardır. Arası olmaz bu isin. Büyük sehirler markalastikca zorlaşır. Giyinmek, oturmak, yemek yemek bile zordur.
Sırf nefes almak için, çok çaba, zaman ve para harcamanız gerekir.
Küçük şehirlerde büyümek daha kolaydır, büyüyüp büyük yere gitmek daha az riskli .
Ya da riske girer büyük oynar, baştan güçlenirsiniz ya da yok olursunuz.
Şehrin dişlileri arasında kalmak zordur, bir anda paramparça eder insanı. Ya da yağ gibi akar gider, şehrin parçası , ihtiyacı olursunuz.
Büyükşehir yorar insanı, bir sürü kılıf içinde, insan diye konuştuğunuz insansız bedenler içinde boğulursunuz.
Cehalet ve atalet içindeki ruhların seviyesine inemez, inmeye çalışırsanız tecrübesizlikten yok olursunuz.
İyi kalmaya çalıştıkta yalnızlaşır, en sonunda bir avuç insanla ancak bir olursunuz.
Arkanızdan açılan çukurlara düşmemek için uğraşır, baltaları çekmiş saldıran zavallılarla dövülmeler zorunda kalırsınız.
Hayat, yorar insanı zaten. Şehir, hayat,insan bir arada yaşamak çok zor.
Bu yüzden yaşayacağınız şehri , içindeki insanları iyi seçin.
İnsan diye konuştuğunuz ruhsuz bedenler, o şehri oluşturur.
Şehir ölmez ama sizi öldürür.

24 Şubat 2013 Pazar

Aşk Herşeyi Affeder mi ?

Bu sorunun cevabı çok basit .
Evet.
Ama ...
Bünyenin limitleri dolana kadar.
Bünye bir yerden sonra, kabul etmez. Dar geceleri. Gözyaşı akmaz olur, acı bile acıtmaz artık.
Bir kelime bıçak olur keser, bir hareket çığ olur çöker.
Onca yıl ağzını açmayan, herşeye razı olan aşk, bu sefer, kuş olur uçar.
Cam kırıkları her yana dolar.
Yürek bir yanar, iki yanar bazı saflar yıllarca yanar, ama gün olur gözyaşları donar.
O yüzden, aşk affeder, bumerang gibi gider dönerim diye düşünüyorsanız, bir daha düşünün .
Papaz her zaman pilav yemeye bilir.

Son söz yine Şems ile olsun

Şems ile Pervane

Aşka fena susamıştım , sevilmeye de çok açtım
İşte böyle bir zamanda sana lokma bandı gönlüm
İlk başta tereddüt ettim sana bağlanmaktan kaçtım
Anlamıştım bir ağuydun malesef bal sandı gönlüm

Fazla tecrübesi yoktu bu işlerde bir çıraktı
Acılar ile yan yana mutluluğa hep ıraktı
İşte bir macera daha onda derin iz bıraktı
Neylersin ki bir bakışa, bir gülüşe kandı gönlüm

Ne yaptın ki benim için tek verdiğin bolca vaat
Baştan sona zarardayım göremedim bir menfaat
Mutluluk bulayım derken dert çekti her gün her saat
Ama yine uslanmadı hep adını andı gönlüm

Ben dalında gonca güldüm bülbül olup çilemedin
Ağladığım günler gelip göz yaşımı silemedin
Aslında bir hazineydim kıymetimi bilemedin
Susamış gönüllere su acıkana nan’dı gönlüm

Oysa sana gökyüzünden parlak yıldızlar dermiştim
Bu hayatta neyim varsa senin önüne sermiştim
Sadece bir kaç gün değil sana ömrümü vermiştim
Benim için ne sen yolcu ne de yolda han’dı gönlüm

Nedenini anlamadım daima sana meyildi
Daha iyileri varken senin önünde eğildi
Sen anlayamadın ama gelip geçici değildi
Sen benim için canandın sana daim can’dı gönlüm

Hayatında senden başka ne varsa kenara attı
Bak yine beceremedi yine çırpındıkça battı
Sıcak bir sevgi beklerken yazık bir aleve çattı
Pervaneydi muma geldi her dönüşte yandı gönlüm




23 Şubat 2013 Cumartesi

HAYAT AĞIR OLUR BAZEN

Hayat'ta, hava gibi ağır olur bazen. Boğar insanı.
İçinden tren geçer, dumanını tüttüre, tüttüre. Boğar kömürün gazı, ciğerlerine dolar.
Sislerin içinden çıkaramazsın yüreğini.
Deşip geçtiği yerden, oluk, oluk acı akar insanın içine.
Onarıp kabuk tutsun diye beklemez kimse.
Açtıkta açar, oydukça oyalar . Kimseye zarar vermemiş, bilerek incitmemiş, hatta hayatlarını olağanüstü kolaylaştırmış bile olsanız , çirkinliğe aç tüm yürekler saldırır üstünüze.
Yeter dediğiniz her seferinde, bir yenisi başlar .
Bitmeyen, bir sabır sınavı gibi.
İki yüzlü, kötü ruhların sisinden sıyrılıp güne uyanmak, güneşi görmek için uyur yürek.
Ve bu sınavın bitmesini bekler, diğerleri gibi bu da bir gün bitecektir bilir.
Güneşe uyanır, meleklerini selamlar, herşey için şükreder ve güne başlar.
Ve bitişi yine Şems ile yapalım.

Anladım ki: İnsanlar; Susanı korkak. Görmezden geleni aptal. Affetmeyi bileni çantada keklik sanıyorlar. Oysa ki; biz istediğimiz kadar hayatımızdalar. ... Göz yumduğumuz kadar dürüstler ve sustuğumuz kadar insanlar..!

Bu kadar işte sadece bu kadar. Anlayana...



21 Şubat 2013 Perşembe

EĞER ERKEK SEVERSE



Sevmeyene karınca yük, sevene filler karınca. 
Dağı bile taşır, insan aşık olup inanınca...
Şems...

Aslında, tutup bu sözün altına bir şeyler yazmak ne kadar haddime bilmiyorum.Ancak yıllarca bu sözü, tüm ruhuyla yaşamış bir insan olarak, iki kelime yazmaya hakkım vardır  diye düşünüyorum. Kıssadan hisse, kim ne çıkarırsa diye...

Belki sevgiyi üzülmek sayan, her ağladığında, kendi acısıyla kendini yıkayan birileri duyar da, düşünür diye...

Sevmek yürek ve sabır ister. Her baba yiğidin harcı değildir. Bazıları sevdiğini iddia eder, ancak sevdiği için gereken zamanda, gereken hiç bir şeyi yapamaz. Yorar, yoğurur, uzatır, acı bir sakıza döner hayat, her derdi sizin üstünüzde kalan.

Sevgi, diğer her duygudan farklı, sadelik ve tevazu içinde, pürüzsüz ise yaşar ancak bir bedende.
Bazen çok güçsüz gördüğünüz bir insan, dağ gibi sever, Şems'in dediği  gibi, bazısı dağ gibi görünense de güçsüz kalır sevginin ağırlığı karşısında.

Önemli olan ne sizin için ? Sevmek boş mu geliyor ? Karın doyurmuyor mu ? O zaman boş verin sevgiyi, sevgisizliğin içinde, başka zevkler bulun içi boş. Ama görüntüsü çok dolu olsun. İçinde siz değil, hep başkaları olsun. Lüks arabalara binin, lüks yerler gezin mesela. Sonra dönüp dolaşıp evinize geldiğiniz de arayacağınız o evi yuva yapan insan olacak. Yaşadığınız yer yuva değilse, ancak mutsuz ama lüks bir mezar olacak.

Çünkü, bu dünyada bir tek sevgidir olmazsa olmaz. Sağlığın bozulursa, ancak, sevdiğiniz sevgiyle bakar size, söylenmeden, içten, hatta sizden çok üzülerek,  darda kaldığınızda sevdiğiniz kol kanat gerer, o dar da olsa bile, üzüldüğünüz de sevdiğiniz dinler en içten şekilde...

Sevgi yoksa, yine bakacak biri bulunur elbet ama neyle...

Sevgi öyle güzel ve asil bir duygudur ki, karşınızdaki taş olsa, pamuk gösterir insana. Sizi pamuk görenin kalbini taşla ezdiğinizde bile...

Sevmeyi bilirdim, sevilmeyi bildiğimi sanırdım.

Anlıyorum ki gerçekten seven, gözünden sakınıyormuş, hiç bahane bulmadan mutlu etmeye uğraşıyormuş. Hataları bal diye görüyormuş.

Seven erkek ise, kalbini ortaya koyuyor sizi herkese dünyanın 7. harikası diye gururla tanıtıyormuş. Sevgisini bir madalya gibi, her saniye kalbinin üstünde taşıyormuş.

Seven adam hiç beklemeden, dünyayı aşıyormuş.

Gece olsun, gündüz olsun, yıl bitsin, yaş gelsin, öküz ölsün, buzağı doğursun, bahar bitsin, yaz gelsin, bu bahar olmadı yarına Allah kerim demeden...

Anladım ki, gerçekten sizinle bir ömür geçirmek istiyorsa, bin dereden su getirip, binlerce yalan ardına sığınıp, saçma sapan bahanelerle dünyayı dolaşıp gelmiyormuş yanınıza.

Diz çöküp '' Evlen benimle'' diyormuş. Kimseden saklamadan, bağıra, bağıra...

Anladım ki...



Sevmeyene karınca yük, sevene filler karınca. 
Dağı bile taşır, insan aşık olup inanınca...