Sayfalar

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

23 Aralık 2012 Pazar

BURAYA KADARMIŞ ...

Bir çok defa kullamışızdır bu cümleyi . Kısa, ama çok şey ifade eden bazen acı veren, bazen, aksine bir acının bitişini anlatan, duruma göre değişen bir cümle. Hayat öyle seylere gebe ki, ne zaman, neler olur bilinmez. Son zamanlarda anladım ki, en önemlisi sağlık ve huzur . İkisi de zor bulunan, kaybederseniz, kendini çok aratan iki deger . Gerisi fasa fiso.

Annem hep der ki, altın tabakta da yesen , tahta tabakta da yesen, yiyebileceğin yemek belli. Önemli olan saglikla, keyifle koymak her lokmayı ağzına . Ağız tadı yoksa, en lüks yerde yemişsin, ne fayda.
Kuaförümde, arka odada yediğimiz bir tabak makarna ne keyiflidir. Paylaşarak  yenmiş bir lokma yemek.

Para pulla ilgili tek derdim, bana güvenen insanlarla ilgili sorumluluklarım oldu her zaman. İnsanlar mutlu olsun, yüzü gülsün yeter. Gerisi boş. Çok yemek yemem, ama dolabımda sevdiklerimin hoşuna gidecek şeyler olsun diye alışveriş yaparım. Kendim için yaptığım bir şımarıklığım var " itiraf ediyorum " ayakkabı ...
Asla bıkmam  , onun dışında hep çevredekilere odaklı yaşadım. Annem, oğlum, kardeşlerim, sevgilim, çalışanlarım , arkadaşlarım mutlu olsun. Hatta, çoğu zaman, kendimi mutsuz etmek pahasına yaptım bir çok şeyi.
Sabrımın sınırlarını çok aşan durumlarda dahi, sevdiklerim için sustum. Söylenecek çok şey varken. İnsanlar mutlu olsun diye.
Bunun ne büyük bir mutsuzluğa götürdüğünü göremeyecek kadar odaklanmıştım, kendimden başka insanların mutluluğuna . Hep " evet" diyen bir insan olmak, büyük bir problem. İnsanların bencilliği o derece tahammül edilmez hale geliyor ki, altından kalkamıyorsunuz bir süre sonra.
Ve en kötüsü, bir bakıyorsunuz yıllar boyu yaptığınız hiçbirşeyin kıymeti yok . Göreviniz olmuş herşey. Ne derece özverili olduğunuz görülmüyor.
Gün gelip, buraya kadar dediğinizde de haksız oluyor, hatta inanılmaz, çirkin, saygısız hareket ile karşılaşıyorsunuz.
Bunun tek acı yanı, onca yıl kıymet verdiğiniz insan ya da insanları nasıl olupta tanımadığınızı düşünmek. Aşk, sevgi ne kadar kör eder bir insanı.
Ve onca yılın hiç mi ? Hatırı yoktur. Çok üzülmekten başka yapacak birşey yok ne yazık ki. Ama baştan önlem almak istiyorsanız, başlaları için değil, kendiniz için yaşayın.
Değer vermek , sevmek her insanın harcı değilmiş. Birşeye başlarkende biterken de saygılı olabilmek saygının  gereği.
Ancak ne yazık ki, çoğu insan bunu başarmaktan çok uzak. Kendi istedikleri olmaz ise bir anda bambaşka bir kişiliğe bürünüp, tanınmaz hale gelebiliyor.
Buraya kadar " sevgiyle kal " diyemiyor.
Bencillikle , sevgi dolu kalp arasındaki en önemli ayrım işte bu.
Her yaptığının silineceğini, sonsuz kapris yapıp her seferinde affedileceğini düşündürmeyin çevrenize, her istediklerine evet demeyin. Hoşlanmadığınız şeyleri yapmayın. Sizi seven insan, önce sizi mutlu etmeyi düşünmeli, size köle gibi davranan, isteklerini direten insanların sevgisi farklı.
İstediklerini yapmadığınız gün, bambaşka biri oluveriyorlar.
Bir insana " Buraya KADARMIŞ " demek ya da dedirtmek istemiyorsanız, ne kullanın, ne de sizi kullanmasına izin verin. Gerektiğinde " Hayır" demeyi zamanında öğrenin. Sevgi gözünüzü kör etmesin. Kolay, kolay kimseye güvenmeyin.
Siz siz olun. Önce kendi varlığınız için şükredin, ve hiç kimseye gerekenden fazla değer vermeyin .
Can Yücel ile bitirmek istiyorum bu yazımı. Hayat güzel, savaşmak için çoooook kısa.

''Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama ..
Yarım saat erkene kurulsun saatin Kedi gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandım diye sevin..
Pencereni aç, yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin.. Yüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin. Geceden hazır olsun, yarın ne giyeceğin Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart Çek kızarmış ekmek kokusunu içine Bak güzelim kahvaltının keyfine..
Ayakkabıların boyalı olsun, kokun mis,
Önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin
Çık evinden neşeyle, karşına ilk çıkana gülümse, aydınlık bir gün dile
Sonra koş git işine, dünden, önceki günden, Hattâ daha da eskiden yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla, Ohhh şöyle bir hafifle
Bir güzel kahve ısmarla kendine, seni mutlu eden sesi duymak için alo de Hiç işin olmasa da öğle üzeri dışarı çık. Yağmur varsa ıslan, güneş varsa ısın, hattâ üşü hava soğuksa yürü, yürürken sağa-sola bak, öylesine değil, görerek bak. Çiçek görürsen kokla, köpek görürsen okşa, çocuk görürsen yanağından makas al..
Sonra şöyle bir düşün, kimler sana yol açtı, sen çok darda iken kimler seni ferahlattı,
Hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler kapını tıklattı? Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi?
Hadi hemen uğrayabilirsen uğra, arayabilirsen ara. Hatırlarını sor, öyle lâf olsun diye değil, kucaklar gibi sor..
Bu sadece onların değil, senin de yüreğini ısıtacak, yüzünde güller açtıracak.
Günün güzeldi değil mi? Akşamın da güzel olsun.. Yemeğin ne olursa olsun, masanda illâki kumaş örtü olsun..
Saklama tabakları bardakları misafire
Sizden âlâ misafir mi var bu dünyada
Ailecek kurulun sofraya, öyle acele acele değil, vazife yapar gibi hiç değil, Şöyle keyife keyif katar gibi, lezzete lezzet katar gibi, eksik bıraktıklarını tamamlar gibi tadına var akşamının..
Gece evinde, dostların olsun
Sohbet mezen, kahkahan içkin olsun..

Arkadaşım, hayat bu daha ne olsun?
Ama en önce ve illâ ki sağlık!''
CAN YÜCEL