Sayfalar

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

2 Kasım 2014 Pazar

Sevmek ya da Sevilmek

Onca zaman boyunca , sevmenin dert olduğunu sanırdım. 
Oysa sevilmek te, sevmek kadar dertmiş.
Birilerini anlamsızca sevip, kırılınca, seni seveni sev deyip daldığın okyanus, var- ? balçığa dönünce anlıyor insan . 
Önemli olan denge. Çılgınca aşık olmak ya da aşık olunmak değil . 
Huzur, güven, sevgi ve istikrar .
Anlamsız, dengesiz , yorucu, istismar dolu bir hayat yerine , dingin , huzurlu bir gelecek en iyisi . 
Darda kalınca yaslanacak bir omuz, her durumda yanında olacak bir insan , her tür anlamsızlıktan arınmış bir beden . 
Bi can, bi nefes , bi ses ...
İştr hayat bu . Gereksiz şeylere kaçmadan yaşamak. Ki bu birçok insan içln çok zor, hatta İMKANSIZ
Ve en yakınındaki, aslında en iyi yalancı 

2 Eylül 2014 Salı

Her Şey Geçer.

Midemde kocaman bir taş var. Giderek ağırlaşıyor sanki. Ama geçecek, her şey geçer, iyi ya da kötü.
Neler geçmedi ki ?
Ne haksızlıklar, ne üzüntüler, ne mutluluklar...
Her şey bir süre, hayat bile.
Bir varsın, bir yoksun.
İyi niyet ve çabanın cezalandırıldığı bir ülkede yaşamak için, iki yüzlü ve kurnaz olmak gerektiğini herkes kadar iyi biliyorum. Ama olmuyor işte.
Yediğim her kazıkta, biraz daha kendime kapanıp, bu hayattan kaçmak dışında yapabileceğim bir şey yok.
Hiç bana uymayan kılıflara sokulmak, olmadık kelimeler duymak, üzülmek yerine, en iyisi kapanıp kalmak.
Her şey ve herkesten uzak durmak. Yok olmak...
Görünmeyince belki toptan kaybolurum.
Ruhumu onarıp, belki biraz huzur bulurum.
Oğlum, ailem, dostlarım, yalnızlığım, kitaplarımla iyileşir, belki yine neşeli bile olurum.
Ama şimdi vakti değil.
Anlamsız kararlar, acımasız köstekler, ardı arkası kesilmez şansızlıklar bitene kadar olmaz.
Bu ruh, bu aralar dingin olamaz.




10 Ağustos 2014 Pazar

Ayşe Arman Pazar Yazısına İthafen...

Bir kadın, sadece 38 yaşında, ölüyor. 
Öleceğini biliyor.
Çocuklarını karşısına alıp, olup bitecek herşeyi, açık, açık anlatıyor. 
Tam bu noktada kendime yakın, toplumumuza çok uzak bir duygu hissettim ve ona hayran oldum.
Milletçe herşeyi saklarız biz, eskileri, yastık altında paramızı, yaşadıklarımızı, aşkımızı, duygularımızı, düşüncelerimizi. Her şeyi saklarız, açıklık pek nadir görülür bu ülkede . Sonrada herşey ters gidince, neden diye sorarız, neden böyle oldu ? 
Neden mi ? Gücümüz yok bence, çoğunluk olarak, doğrularla aslan gibi yaşamaya. 
Yaşamaktan utanmadığını, paylaşamayan insanın ne gücü olabilir ki ? 
Kendini başka tanıtan, sokakta başka, evde başka olan, iki hayatlı, yaşadıklarından utanan insanlar sinsilesi bu millet ne yazık ki. Herkes birbirinden birşey saklar, kimse karşısındakinin gerçekte kim olduğunu bilmez, aynı evin içinde bile. Ve en kötüsü bunu marifet sayar ve övünür. En son babalar ve eşler duyar herşeyi. Çok alçakça. Ama böyle. 
Açık, açık konuşanı da vururlar bu ülkede. İstenmez, sevilmez. 
Ama, Ann açık, açık söylemiş. En sevdiği iki insana, kalbinin attığı insanlara, göz bebeklerine. " Ben öleceğim " demiş. 
Offfff ...
Yazıda aşk var, huzur var, mutluluk var, acı var,  her şey var. Keşke bir mucize olsa ve bu hikayenin sonu değişse. 
Ancak her durumda açıklık, dürüstlük ve sevgi var. 
Bunu başarabilsek Karada ölüm yok. Ne mümkün !!!
Hem ağlayarak, hem özenerek, hem üzülerek, hem gülerek okudum Ayşe Armanın bugün yaptığı sohbeti. 
Yazıda hayat var, ama yalansız, tertemiz, aşk var, gerçek mi ? Gerçek, huzur var, fotoğraftan bile belli, acı var, hem de dibine kadar, sevgi var, sımsıkı sarılmış kenetlenmiş bir aile var. Öyle çok şey var ki insanı alıp, kendi içine yolculuğa çıkaran. 
En önemlisi,  bunları iyisiyle, kötüsüyle yaşayacak güç var.
Çünkü hayatta herşey var. 
Parayla, pulla çözülemiyor tüm bunlar. 
El ele yürümüş, kaprislerden uzak iki insan, yanlarında aşk ile doğmuş iki evlat var. 
18 saatten fazla ayrılmadık, birlikte büyüdük diyen bir adam var.
Minik fillerini suya kavuşturacak kadar güçlü, eşine aşık, ve onun yanında. 
Bu yazıda herşey var. 
Ann daha 38 yaşında, çok genç. 
Ölüyor, öleceğini biliyor, ve söylüyor , ölüme hazırlanıyor. 
Ama yaşadığı tüm güzelliklere şükredip, bunuda kabulleniyor.
Bu yazı,  her kelimesi ile gerçek, düşündürücü, başucunda durması ve ara, ara okunması gereken bir yazı. 
Sadece iki sayfa,  ama bir çok kitaptan daha dolu. 
İçinden hayat geçen, anlamsızlıklarla boğulmamış, yalanlarla örülmemiş, harislikle yorulmamış, el ele, gönül gönül'e, acıyı, tatlıyı aynı şekilde kabul edip sindirmiş bir hayat . Aynı sofrada yemek yemiş, yolu birlikte yürümüş, dönüp arkasını gitmemiş, yalnızlığa terk edilmemiş insanlar var. 
Çatır , çatır yalansız , tüm gücünle, düşe, kalka ama sonuçta ayakta olmak, dünyadaki en güzel şey. 
Sabah, sabah yüreğimden vuruldum. 
Ann, umarım bir mucize olur, Allah'ın mucizelerinden biri seni bulur, ve herkese umut olursun . 
Tüm kalbimle diliyorum. 

30 Temmuz 2014 Çarşamba

Ya Huuuuu

Bazen, olan bitene kızıyorum,
Bunu hak etmedim, olmamalı diyorum. Herkes aynı hissi yaşıyor , haklı ya da haksız biliyorum. 
Sonra kızdığıma kızıyorum, o ve ya bu şekilde yaşanmış bitmiş ! Ne anlamı var diyorum. 
Ama her gün uyanınca, tüm kalbimle, bilmem kaç bininci kez, her ne olursa olsun, Allah'a şükrediyorum. 
Elim, ayağım, aklım yerinde çok şükür çalışmaya mecalim, düşünmeye dermanım var diyorum.
Ne dertler var dermansız, şükür çekmedim,  ama olanları görüyorum. Halim'in değerini nicedir  biliyorum . 
Kimseyle hesabım yok, ne biçersem, ektiklerimden diyorum. Başkasının aklına uyduysam, kendi aklıma değer vermediğim için dönüp dolaşıp, kendimle üleşiyorum. 
Bazen iyi, bazen kötü, kendi hasatımı biçiyorum. 
Günün hızına kapılıp, olur olmaz zamanlarda, sendeliyorum. 
Sonra, kalbime dönüp, her şeyi dengeliyorum. 
Bu da geçer gönül, yorulma, eyvallah diyorum. 
Bi " La Havle"  çekip, dingin, sakin yola devam ediyorum. 
İnsanlar gerçek değil, iki yüzlü artık gerçekten biliyorum.  Kötülük sonradan olmuyormuş, doğuştanmış, inanılmaz ama,  bunu bile kabul ediyorum. 
Allah'a şükür çok güzel insanlarda var, onlarla tamir oluyorum. 
Yaradılanı, herşeye rağmen yaradandan ötürü seviyorum. 
Bu da zayıf yanım, ne yapayım , tevekkül ediyorum. 
Onlara hiç kızmadım, hepsini Allah İslah Etsin, sadece hallerine üzülüyorum. 
Allah acısın, hayat kısa, ne kine, ne intikama değmez diyorum. 
Yenmekle, yenilmekle işim yok. Hayat bu, herşey mübah, gelene gelme, gidene gitme demiyorum. 
Eskiden hiç kimseden bir kötülük beklemezdim, şimdi her olan biteni, anlayışla kabul ediyorum. Eskiden "Asla" derdim, şimdi herşey olur diyorum. 
Her durumda, herşeye rağmen, arkama bakmadan yola devam ediyorum. 
Şükür ki gücüm var, kim ne beklerse beklesin, başım dik, alnım açık, kimseye müdana etmeden yola devam ediyorum. 
Bu hayatta zaman yok, tek yaşanan an,  artık bunu bile biliyorum. 
Bu hayatta en büyük değer, özgür iradeymiş, tecrübeyle sabit , işte ona Tövbe Billah dokundurmuyorum. 
Beni sevmeyeni, inanmayanı, anlamayanı, yanımda bile tutmuyorum. 
İlla kalıcam diyene, sana da yazık, bana da yazık, ısrar etme hayat kısa, mutluluk az, durma dön arkanı git diyorum. 
Ders veren, dersini bilmezken ne denir cidden bilmiyorum. 
Yaptığımla, söylediğim bir, işte bu yüzden kimseden korkmuyorum 
Ne kadar değişsem de, hala sadece kendimi düşünemiyorum . 
Herkes birilerinin kınalı kuzusu, kırılmasın istiyorum. 
Kalp Allah'ın mabedidir, kalp kıranın yuvası olmaz çok iyi biliyorum. 
Elimden geldiğince kendimi ifade ediyorum , bazen anlamasa da, kırılsa da karşımdaki için doğru olanı tercih ediyorum. 
Azıcık akıllandım geçte olsa, artık başkalarının değil, kendi kıymetimi birazcık biliyorum. 
Vicdanım hala aklımdan üstün, ama bu benim, artık itiraz etmiyorum. 
İnsan olmak güzel şey, kıymetini biliyorum. 
Kıymetimi bilmeyene, artık tek kelime bile etmiyorum. 
Karşılıklı iş yapana, günahım kadar değer vermiyorum. 
Aklım, kalbim bir, yalanım yok, olanı söylüyorum 
Çok az insan anlıyor, kıymet biliyor, Eyvallah, olduğum yerde duruyorum. 
Bu da geçer ya Huuu deyip, sevgiyle her seferinde yüzümü güneşe dönüyorum. 



18 Temmuz 2014 Cuma

Bazen Nadasa Çekmek Lazım...

Bazen nadasa çekmek lazım hayatı, birşeylerden uzaklaşmak için değil, aksine doğru şekilde ve hatasız uzlaşmak için.
Kendi kendinle kalıp , içten içe konuşmak, dertleşmek, sağılmak için. 
Kırmadan, kırılmadan, dostça ve doğru paylaşmak için. 
Biraz geçmişe, biraz geleceğe bakıp, adam gibi günü yaşamak için.
Koşmaktan yorulmadan, biraz durmak, şöyle bi bakmak, bi derin nefes almak  için.
Hiç birşey ekmeden, biçmeden, yapayalnız kalmak lazım.
Kanatlarını açıp süzülen Martı gibi, kendini öylece deryaya  bırakmak lazım. 
Bazen nadasa çekmek lazım hayatı, düşüncelerden sıyrılıp, aydınlığı bulmak için. 
Kendini tanıyıp, ne kadar yol aldığını, elinde ne kaldığını anlamak için. 
Biraz durup düşünmek , dingin, huzurlu, mutlu olmak için. 
Bazen nadasa çekmek lazım hayatı, kalanı en az hata ile, sakin, emin, bir bütün olarak tamamlamak için. 


11 Temmuz 2014 Cuma

Sana İhtiyacım Var ...

Ne zordur bu üç kelimeyi söylemek .  Bazıları için. 
Bazıları içinde günlük rutin... 
Bir sürü insan kolaylıkla söyler oysa, sırf karşısındaki tatmin olsun diye. Hayat sahnesinde, ömür boyu rol alan muhteşem hokkabazlardır onlar. Her daim gülen. 
 Ya da sırf kendi çıkarları yerini bulsun diye, zırt, pırt bu cümleyi söyleyen . Ben hiç açık, açık söyleyemedim. Hiç yediremedim kalbime. 
Hep karşımdaki anlasın, gerekeni yapsın diye bekledim. Olmadı.
Olmuyor. Olmuyormuş . Seni seven, sevdiğinin halini görmüyormuş. Oysa çok kolay. İlla gözüne mi sokmak lazım. Olmaz, ya mümkün değilse , ya yapamadım diye üzülür , kendini kötü hissederse düşündüm hep, karşındakini üzmekten imtina ettim. Kendi yağımla kavruldum, herşeyi kendime dert ettim.  Oysa ne büyük aptallık, karşındakini düşünmek , onun canı çıksın dememek . Çünkü öyle yaparsan daha kıymetlisin. Ama herkes o kadar akıllı değil. Çünkü zeka başka, AKIL bambaşka ... Hele kadinda ...
Akıllı kadın öldürür , Zeki kadın bişey yapmaz. Bunun kıymetini kim bilir ? İki tip arasındaki farkı ? Kimse ...
Bazıları illa tatmin olmak istiyor, karşısında yalancı olsa bile... Üstelik bi ömür boyu .
Nasıl bi yalan , herkes nasıl bi sahte , ve herkes sahte olan herşeye, dibine kadar teşne. 
İnsanoğlu tuhaf, her lafı kaldırmıyor , çevrendeki herkes yalaka , çıkar peşinde, sen umurlarında değilsin, dersin kızar , ben seni seviyorum dersin aldırmaz . Şaka gibi . İnsanoğlu garip hemde çokkkkk. 

7 Temmuz 2014 Pazartesi

Yaşasın 44...

40 yaşımdan ne korkmuştum. 
Aman Tanrım . Sanki hayat bitmişti. Karar vermem gerekiyordu artık. Duygularımı bırakıp, mantığımı kullanma yaşım gelmişti. Dünyam alt üst oldu sanki. Dağıldım.
Sonra ne oldu, o da bitti, 41, 42, 43 derken, yıllar eriyip gitti. 
Dayandım 44 kapısına. 
Çaldım hemen açtı. Giriverdim içeriye. 
40 gibi korlar düşürmedi içime, alışmışım, orta yaş bulvarının yollarına. 
Ne günler geldi, geçti, kaç kez dağıldı yüreğim, kaç kez topladım parça, parça. 
Bazen bir kaçını bıraktım, bazen fazlasını aldım. Parçalarım değişti, ben değiştim. 
Yandıklarım, kandıklarım, dost sanıp aldandıklarım, canımı yoluna koyduklarım, aldanışlarım, hatalarım, savaşım , yangınlarım, mutluluklarım, derken tam 43 yılı devirmişim.
Ve tabi o 43 yılda zaman, zaman beni devirdi. 
Büyüdüm, olgunlaştım , azıcık akıllandım, ama asl olan herşeyi olduğu gibi bıraktım. Çocuk ruhumu pamuklara sardım sakladım.
İnandığımın arkasından yine ölümüne giderim, sadece inanmam zorlaştı. 
Biraz ruhsuzlaştım. 
İki yüzlü insanlardan,  uzaklaştım. 
Sonuçta, mayalandım, yoğruldum, ben oldum.
Ne diyelim...
Yaşasın 44 ; )))


2 Temmuz 2014 Çarşamba

Bugün Günlerden " Annem"

Yıllar geçerken, yaşadıklarımızla, neler yaşattığımızı fark etmiyoruz o koşuşturmanın içinde .
Aslında, hayatın sadece bize ait olmadığını, her kararımızın başkalarına dokunan uçlarını atlıyoruz. 
O uçların,  birilerinin kalbine saplanıp kaldığını, hiç durmadan kanadığını, yaranın asla kapanmadığını göremiyoruz.
Bizim sevincimizle doyan kalplerin, her sıkıntımızda yorulduğunu, adım adım yıprandığını kaçırıyoruz . 
Yangını tek başına yaşadığımızı, gözlerden uzak kaldığımızı, hislerimizi sakladığımızı zannettiğimiz her an, bizimle birlikte, için için yanan bir yürek olduğunu düşünemiyoruz bile.
Kendi derdimize düşüp boğuşurken, canımızı yoluna koyduğumuz insanlardan, katmer, katmer kazık yerken, onlar için üzülüp sıkılırken, asıl bizi seveni yerle yeksan ediyoruz, dirhem, dirhem çekiyoruz canını damarlarından. 
Gözümüz görmüyor ama...
Kalp kırılıyor, cam gibi, önce küçük bir çizgi, sonra derin bir oyuk ilerliyor içten içe, sinsice. 
Biraz daha biraz daha...
Katmerlenerek iniyor en derinlere ,
Yaşam akıp giderken , kalıcı ve çok yorucu hale geliyor, koca bir Volkan patlamaya hazır fokurdarken, yoruyor çok yoruyor. 
Sonra bir gün, hiç beklemediğiniz bir anda, fay hattı kırılıyor. 
Bazen kulaklarınızı tıkadığınız, naz yapıyor diye içerlediğiniz, gözünüzün bebeği Annenizi, aslında ne kadar yorduğunuzu, el alem, iş güç için çırpınırken, onun sırtına ne yükler koyduğunuzu anlıyorsunuz.
Ve o bir hastanenin, mütevazi yatağında , hala sizi üzmemeye çalışarak aynı cümleyi söylüyor.
Ben iyiyim Allah'a Şükür.
Annem, sen hiç bir durumda şükretmekten, koca, koca çocuklarına kol kanat germekten, her hatamızda kollarını açıp affetmekten, dara düştüğümüzde herkesten önce yetişmekten, oluk oluk sevmekten vazgeçmez misin ?
Senin o el kadar yüreğin, arşı mı kaldırır bilemedim ki ben ! 
Söz sana daha çok özeneceğim, 
Söz seni pamuklarda yeşerteceğim.
Söz sana elimden geldiğince üzmeyeceğim.
Ama lütfen başımda ol, çünkü senin kanatların olmazsa uçamam.
Çatım gitti zaten, sen de gidersen bir yarım daha gider, bu hayatla böyle güçlü boğuşamam.
Kanatlarım olmazsa,  sakat kalırım ilelebet uçamam. 


15 Haziran 2014 Pazar

Benim Adım " Yetim "...

Baban, gün olup ansız, zamansız bırakınca elinden, 
Bulutların üstünde gezerken, alevlere düşer yanarsın. 
Cennette yaşarken, cehenneme iner,  orada kalırsın. 
Öyle bir kora döner ki yüreğin, ne kadar ağlasan kurutamazsın. 
Öyle bir acıdır ki o , anlatamaz, anlatsan da anlaşılmaz, alışılmaz  ömür boyu durmadan kanarsın. 
Kıymetlin, can dostun, sırdaşın , ilk aşkın, meleğin, sığındığın mabedin yoktur artık, bu dünyada yapayalnız kalırsın . 
Ona ait her an, hiç silinmeyecek şekilde donar zihninde, asla unutamazsın. 
Tek bir günü bile kaybetmeden, hatırlarsın. 
Bir dakika onunla olmak için, her gece uykuya dalar, gözyaşlarıyla, yine onsuz uyanırsın. 
Baban giderse çatın gider, her mevsimde yarı çıplak , bu hayatta dımdızlak kalırsın. 
Baban gidince bedenin yaşar, ama artık asla tam olamazsın. 
Bir tarafın hep kederli, bir tarafın hep yıkık dökük, her andığında kanayan yaran, her daim açık . 
Baban gitti mi, en büyük depremi yaşarsın. Bir daha yerine oturmaz taşlar. Her gün biraz daha derine iner, sarsıla sarsıla yaşarsın. 
Onsuz da güler , ağlar, neşelenir , yas tutarsın. Onun yokluğunu doldurmak için Allah bilir,  neler saçmalarsın. 
Her yerde, herkeste onu ararsın, çölde bir damla su bulsan,  vaha sanırsın. 
Baban gitti mi çok aldanırsın. Herkesi baban gibi " Melek " sanır, suya gider, susuz kalırsın.  
Onu her düşündüğünde,  aynı acıyı iliklerine kadar hisseder, yine o karanlık, yapayalnız kaldığın çukura atılır, çığlık çığlığa bağırır ama bir Allah'ın kulu tarafından duyulmazsın. 
Baban gitti mi , melek kanatların gider, şeytan sofrasında kalırsın. Yaşar, yaşatır, yol alırsın...
Acırken ölmeyi, mutsuzken gülmeyi , ama kimseye belli etmemeyi öğretir sana. 
Bu hayatta herşeyin " Mübah " olduğunu ,
Sabrın sınırı olmadığını , 
Ve deliler gibi korktuğun, ölümü bile sevmeyi, sırf bir gün ona ulaşma ihtimali için. 
Kocaman parmağını, küçücük elinle tutup korunamazsın artık.
Oturup dertleşemezsin seni hiç kırmadan konuşan sevgi dolu bir kalple.
Kalbini kimse sonuna kadar açmaz sana, ama sen açık sanır aldanırsın. 
Sonra yine baban sayesinde o yalanları da anlarsın.
Sen başarırsın diyenlere inanmazsın, yürekten değildir çoğu.
El verdiğin elini , yüreğini verdiğin yüreğini kırar. 
Susarsın , babandan öğrendiğin sonsuz sevgiye sığınır , yine insan kalırsın. 
Herşeyi ve herkesi onun gibi affeder, onun gibi herşeyi içine atar, sessiz, güçlü ayakta kalırsın. 
Çünkü ona verdiğin sözü asla unutmazsın. 
" Ne olursa olsun , yıkılmayacaksın, kimseye müdana etmeyeceksin, inandıklarının peşinden gideceksin, insanı seveceksin, her zaman dimdik yoluna devam edeceksin " 
Sen de öyle yaparsın, düşsen de kalkar yol alırsın. Hayatı babanın yüreğiyle yaşarsın. Düşersin belki ama babanın kızıysan, kendi başına ayağa kalkarsın. 
Çünkü bilirsin bir tek, 
Arkanda babandan miras,  ailen kalır her durumda. Çıkarsız, bahanesiz ...
Bir de önünde elini tutacak, sana Işık olan, can parçan,  evladın. 
Bu hayatta,  böyle ite, kalka ayakta kalırsın.
Baban gitti mi , nefesin, suyun gider.
Ancak ondan parçalarla hayata tutunur, biraz nefes alırsın.
Yine baban vardır yani yanında, başka kimseyi bulamazsın . 
Canım babam, yanımda olman için bilsen neler vermezdim. Öyle özledim ki seni, anlatacak kelimem yok. 
Daha yazılmadı. 
Allah'a şükür,  yaşadığın her gün senin yanındaydım, seni hep sevdim, sana şımardım .
İyi ki sen benim babamdın. 









5 Haziran 2014 Perşembe

DüşEvi Türkiye'de Bir İlke İmza Atıyor...

Türkiye'de bir ilk. Dünya'nın ve Türkiye'nin Her bölgesinde düzenleyeceğiniz VIP turlar, için o bölgede yaşayan ve bölgesini çok iyi tanıyan ,
VIP hizmet verme bilgisi ve tecrübesine sahip,
Bölge tanıtımı, gurme tur, iş toplantılarında ve özel sunumlarda çevirmenlik yapabilecek,
Profesyonel Rehberlik ve Tercümanlık hizmetleri alabileceğiniz bir adresiniz var artık. 
Dilerseniz, seçtiğiniz bölge ile ilgili gerekli otel, gezi, restoran bilgisi tarafımızca isteğiniz üzerine hazırlanmaktadır.
İstenilen bölgede ister Türkiye, ister Yurt dışında herhangi bir bölge olsun, özel araçlarla VIP hizmet verilmektedir.

T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı kokartlı ,tecrübeli profesyonel rehberlerimizin eşliğinde misafirlerinize çok özel turlar.
Tur Programı Danışmanlığı

DüşEvi Reklam & Organizasyon & Cast

Mustafa Kemal Mahallesi 2093. Sokak No: 6 Çankaya Ankara
F : 0 312 220 24 23
T : 0 312 220 24 09
İnfo@duseviajans.com













































27 Mayıs 2014 Salı

Ankara'nın Yeni Yıldızı Düş Evi ...

Muhteşem bir ekiple, yepyeni bir girişim. Üst düzey kalite, uygun fiyat, dalında profesyonel bir ekiple, organizasyonlarınızda yepyeni bir bakış açısı. 
Düşleriniz bizimle gerçek oluyor. 

19 Mayıs 2014 Pazartesi

Bu Ülke Kanla Yıkandı, Parayla Satılamaz.

19 Mayıs 1919, bir ülkenin, " Hiç Bir Çıkar Gözetmeden "  sadece bağımsızlık için başlattığı mücadelenin, adım adım Anadolu’yu sardığı milli heyecanların coştuğu ve art arda kazanılan zaferlerle taçlandırdığı bir hareketin, ilk adımıdır. 
Dünyada tektir. 
Tarihini unutan bir millet olarak, unutmamamız gereken en önemli gündür. 
Bugün yaşadıklarımızın aksine, din, dil, mezhep, ırk ayrımı olmadan, bir ülkenin omuz omuza, sevgiyle, birlikte imkansızlıklara rağmen aldığı yolun, birlik olmanın öneminin, dünya tarihine atılmış imzasıdır. 
Lütfen, Anıtkabir'i ziyaret edip, işgal haritasına ara sıra gözatın ki hafızanız aydınlansın. 
Eğer bu mücadele verilmeseydi, hangi topraklarda yaşayacağınızı görün. 
Şimdi refüze edilen TÜRK kadınına ne büyük sorumluluklar verildiğini , kadına saygı duymayan bir milletin yaşayamayacağını , birlikten kuvvet doğacağını sindirin içinize. 
Mustafa Kemal, zamanlar ötesi düşünme yeteneği, azmi ve yıkılmaz iradesi ile, bu vatan için hayatını feda etmiş, benzeri olmayan bir liderdir.
O dönem beklenen, aranan ve istenen, toparlayıcı bir niteliğe sahip tek liderdi.  Girdiği bütün savaşları, ülkesinin de desteğini alarak, doğru stratejilerle imkansızlıklar içşnde kazandı. Tüm halk, din adamları herkes yanındaydı ? 
Lütfen, ara sıra gençliğe hitabesini okuyun. 
Şimdi her ne yapıyorsanız, iyi ve ya kötü,  işte o günlerde verilen milli mücadele sayesinde.
Kıymetini bilmediğimiz, balık hafızamızla unuttuğumuz yakın tarihimizin detayları, bedava dağıtılan okul  kitaplarında eskisi gibi yer almasa da, siz çocuğunuza öğretin gösterin. Unutturmayın. 
Bugün, Köle değil efendiysek, işte sebebi bu deyin.
Onca dökülen kan, şimdi ki halimiz için değildi. 
Ülkeyi başkaları parçalayamazken, tüm dünyaya ders verecek milli iradeye ve birliğe sahipken, düştüğümüz bu zavallı durumdan bizi çıkaracak olanın, yine sadece milli irade olduğunu unutturmayın . 
Bizi bölüp, parçalayıp yönetmeye çalışan hiç kimseye kanmayın.
‘Vatan bir bütündür, asla parçalanamaz’  sözünü aklınıza kazıyın .
Kimsenin, hiç bir nedenle kulu kölesi olmayın, biat etmeyin. Halk kendi efendisidir. Cehaletin ve paranın kölesi olmayın.
Allah'tan başka, hiç bir varlığın önünde boynunuzu eğmeyin.
 19 Mayıs 1919, Türk gençliğine emanet edilen, bir ülkenin gençlerin omuzlarında yükseleceğini anlatan, içinde çok fazla ders, derin anlamlar ve yakın tarihimizi saklayan çok önemli bir gün.
Bugün,  birilerinin kışkırtmasıyla, gençlerimiz,  birbirine farklı görüşler nedeniyle sokaklarda, taşla, sopayla, bıçaklarla saldırsın diye değil, birlikte hangi fikirde olurlarsa olsunlar, vatanın birliği ve dirliği için medenice konuşabilsinler diye, ecdadımızın kanla kazandığı bir gün. 
 Bu bayramın anlamı, 19 Mayıs’ın ruhunda yatan bağımsızlık mücadelesidir.
Kıymetini bilelim. 
Hiç bir önlem alınmadı diye, onca insanı toprağın altında bırakan sistemin, sağ, sol, din, dil,ırk ayrımını pompalayarak bu vatanı bölmesine izin veren herkes vatan hainidir. 
Bu ülkede yaşayan her ailenin, o savaşta yitip gitmiş ataları var. 
Elimizdekinin kıymetini bilmezsek, kanla aldıklarımızı, parayla satar hale geleceğiz. Ki geldik ama farkında değiliz. 
Bu ülke toprakları  üstünde yaşayan hiç kimse,  bunu kendine yakıştıramaz. 
Sevginin, barışın, medeniyetin , eğitimin bol, cehaletin hiç olduğu bir ülke için elbirliğiyle çalışma vakti çoktan geçti.
Herkes, hiç koşulsuz, önce kendini adam etmeli , şikayet etmek , birilerinden medet ummak yerine.
Devlet nerede diye sormayın ?
Önce ben neredeyim diye sorun ?
Gidin ulustaki meclisi ziyaret edin, mütevaziliği görün , sonra günümüzdeki abartılı binalara bakın, vergilerimiz nerelere gidiyor düşünün ?
İster zengin, ister fakir olsun , çıkarları uğruna birilerinden medet uman , sessiz kalan, orada burada konuşup, bir torba kömür, bir ihale için ruhunu satan insanların, kurtuluş savaşında canlarını verenlere söyleyecek sözü, yatacak yeri yok. 
Bu ülke hepimizin. 
19 Mayıs'ı, her anlamda öylesine acı yaşıyoruz ki, eminim bu ülke için savaşan her şehit mezarında dört dönüyor.
Kutlanacak günlerimizin yakındır umarım.  Cehaletten top yekün arınacağımız, paranın kölesi değil efendisi olmayı becerdiğimiz, çıkar uğruna, ruhumuzu satmadığımız , görgüsüzlüğü baş tacı yapmadığımız, araştırdığımız, geliştiğimiz, ileri ülkelerle aynı düzeye ulaşacak binalar değil, insanlarlar yetiştirdiğimiz nice 19 Mayısları kutlamak ümidi ile. 


11 Mayıs 2014 Pazar

Annem Annem...

Aslında çok da taraf değilim böyle günlere, acıtır insanı mutlu ettiği kadar . 
Sevdiği insanı her gün anar insan olan, baştacı eder , sebep aramaz, sebep, o insanın ta kendisidir zaten .
Ama böyle her yerde anne kelimesi geçerken, annesini kaybeden evlat, evladını kaybeden anneler nasıl kan ağlar ? Ya da buna sahip olamamış kadınlar ya da annesini hiç görmemiş terk edilmiş insanlar ?
Ne ağır yaradır, kabuğundan sıyrılıp kanayan , yüreğin en derininde, üstü kapanıp, kapanıp bir sözle , bir müzikle bazen bir kokuyla açılan. 
Anne olana zaten en büyük ödül evladı. O doyulmaz hazzı alabilecek başka hiç bir şey yok bu dünyada . 
Onun tenine ilk dokunduğu andan itibaren başlayan sevgi okyanusunda yüzmek kadar güzel, başka ne olabilir ki ? 
Evladın her mutlu anı, gülümsemesi , sağlıklı ve mutlu olması değil midir tek dileği, mutlu olma sebebi, bir anne için  ? 
Bunların hepsi bir ödüldür, ömür boyu her gün alınan. 
Yani aslında özel bir güne gerek yok, herkes,  içinde diğerlerini üzmeden yaşamalı bu aşkı. Oğlumu kucağıma aldığım o ilk andan beri, 20 yıldır her sarıldığımda aldığım cennet kokusundan daha büyük bir mutluluğum olmadı hiç. 
Ve anneme her sığındığımda, hissettiğim, hiç bir karşılığı olmaksızın , nedensiz, niçinsiz, ucu bucağı olmayan,  o sonsuz sevgiden daha büyüğünü de almadım kimseden.
İnsan büyüdükçe, kazıkları yedikçe çok daha iyi anlıyor, ama ben annemi hep sevdim.
Allah'a şükür, hem evlat olmayı, hem evlat doğurmayı nasip etti Allah bana. 
Şükürler Olsun.
Bundan daha büyük bir ödül yok. Üstelik 7 gün, 24 saat aldığınız muhteşem bir ödül. 

7 Mayıs 2014 Çarşamba

Allah Islah Etsin

Yok olanı var etmek zordur.
Var olanı yok etmekse bir an.
Ne gariptir ki, yok olanı var eden, var olanı yok edenlere yol açar umursamadan.
Ve yok eden aldırmaz olanı bombalamaktan.
Bilmez suyun kaynağı kurur mu ? Nereden gelir ?
Gelir der her zaman.
Üstüne koymaz,
Çalışmaz,
Uğraşmaz,
Var olanı hak görür,
Hakkını alamazsa köpürür. Üstelik, bir tek taş bile koymadığı, herşeyi hak görür. Hatta hakkını almak için onu yaratanı öldürür . 
Peki hak nedir ?
Bir damla çaba sarf etmeden, başkasının çabasını, bütün ömrünü harcayıp elde ettiğini tüketmek mi ? 
Kazanmayan ne anlar, kazanmanın , yaratmanın zorluğundan . 
Hiç bir vasıf kazanmadan,  başkasının sırtında maymun olduğunu görememek ne körlüktür ?
Ne acı ki bu insanlar çoğunlukla, eşitlik diye bağıran kadınlardan çıkar.
Ya baba parası , ya koca parası yerler. 
Acınacak halleriyle övünüp, ulu orta gezerler.
Nasıl bir alay konusu olduklarını bilmeden yaşlanır giderler .
İsimsiz, cisimsiz ...
Boşa gitmiş hayat, anlamsız hırs, zır cahil zihniyet, iki yüzlü karakter, erkek vicdanını, maddi kazançlar için sömüren berbat bir akıl. Zeka hak getire...
İyi bir ev, yazlık, araba, , kıymetli mücevherler, bir kaç kürk, üç beş tatil, adının unutulduğu bir soy ad altına sığınmış, insanlıktan sıyrılmış, hiç uğruna harcanmış , adsız,  zavallı bir hayat . 
Kendini öylesine kandırır ki yaşadığı hayatın doğruluğuna, ne kadar " Hiç" olduğunu anlamasına ölüm bile yetmez.
Ne diyeyim.
Allah Islah Etsin.
Ama Allah'tan insan olan kadınlar var. Tırnaklarıyla yol alan, sadece insan olan, maymun gibi kimsenin sırtına tırmanıp yük olmayan, aksine yükü sırtına alan. 
Kadınların adını kurtaran, kadınlar. 
Allah'a şükür.