Sayfalar

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

10 Ekim 2013 Perşembe

Türk Dili Hadım Çalışmaları

Dili bu kadar sadeleştirirseniz, olacağı buydu işte .
1932 yılında, Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan, görevi Türk dilini geliştirmek olan, Türk Dil Kurumundan bahsediyorum. 
Bu sabah, gazetelere göz atarken, Hürriyet'in, Kelebek ekinin arka sayfasında, şu kelime dikkatimi çekti. 
BAĞZI ...
Okumamak, görmemek elde değil. Çünkü yazının başlığı ve sayfanın en tepesinde yer alıyor. 
Asıl kelime "  bazı " olacak.  Ancak okununuşu , " Ğ " harfi olmadığında anlamsız olduğu için, ve şapkalar kalktığı için, alıp yapıştırmış oraya, Onur Baştürk. Kocaman, anlamsız bir " Ğ " . Neden ? Çünkü yazdığı kelimenin, ancak bu şekilde doğru okunabileceğini düşünüyor. 
Felaket...
Köşesinin içeriği, ne olursa olsun, bir gazetede yazıyor,  hem de , Türkiye'nin tirajı en yüksek gazetelerinden birinde. Okunuyor yani.   Göz önünde. 
Gençlere, geleceğe örnek olması gereken insanlar bu insanlar.  Sözde ...
Yanlış hatırlamıyorsam , 94 ya da 95 senesinde , Türk Dil Kurumunun, sözde dili sadeleştirmek adına yaptığı linç girişimi sayesinde, dilimize keyif veren tüm eklentiler, bir anda kuş olup uçtu. Biz de, o dönemde, Bilkent olarak itiraz etmiştik bu çalışmaya, komisyonda bende vardım, zümremi temsîlen. Çok budadınız, yapmayın diye. 
Bu çalışmalar, yıllardır devam ediyor, ilk değil, korkarım sonda olmayacak.  Hepsi kötü mü ? Tabi ki hayır . Ancak, bunca millet , dilini korumaya , içindeki zenginleştirici öğeleri yaşatmaya çalışırken, biz neden habire buduyor ve yoksullaştırıyoruz, anlaşılır gibi değil. 
Farsça gibi, tüm dünya dillerine girmiş, en eski edebiyat dilinden gelme kelimeleri neden yok ettik ? Bir kelimede, bir çok anlamı aktarabilmenin nesi kötü ? 
Bana kızanlar olabilir. Ancak bazı şeyler köklüdür, yerinden koparıp atınca,  ayrık otları biter, boş kalan yerde .
Bizim sanatçılarımız bu dili kullanmış, o kadar iyi bilmesekte, anlayabilmeliydik , aynı zamandada geliştirmeye, modernleşmeye devam etmeliydik dilimizi.
İkisi de kalmalıydı. 
Mesneviyi okuyup anlamak ne güzel olurdu , elimizde sözlük olmadan. 
Oturgaçlı götürgeç gibi, nevî şahsına münhâsır kelimeler daha mı iyi ? Devşirme, karaktersiz. Yaratıcı mı olduk , böyle şeyler yapınca ?  dilimiz mi zenginleşti ? Yoksa elaleme maskara mı olduk ? 
Kaldı mı dilimizde bu kelimeler  ? Yer etti mi ?
Olmadı işte, kalmadı, kalamaz ...
Çok eskilerde başlayan bu hareketin, en son ve en kötü darbesiydi bu.
Dilimizi zenginleştiren, farsça kelimelerin, Türkçe karşılıklarını bulmakla başlayan.
Edebiyat dersleri tatsızlaştı. Zaten çok eskiden beri, sözde çok önemsenen Türkçe grameri bilen kalmadı. İngilizce öğrenemesekte, çoğumuz ingilizce gramerini, Türkçeden daha iyi belledik. 
İmla kuralları desen...Hak getire ki, buna bende dahilim. :, ;, ..., !, " gibi işaretler nerelerde ? Tam olarak kullanılır , ... De ... Da ... 'İn... 'En ekleri ayrılır mı ? Bağlanır mı kelimeye ? Kopar giderim, çoğu zaman. Bunca okuyup, yazmama rağmen . 
Ancak bu, hiç birimizin suçu değil. Ne acıdır ki, en çok sahip çıkmamız gereken değeri, yerle yeksan ettik, el birliği ile. Ve eğitim kalitemiz, her geçen gün hızla, cehenneme doğru yol almakta hâlâ ( hala diye yazmam lazım ama! İçim el vermiyor )
Biraz derine inince, global bir linç, bilinçli bir hareket gibi geliyor insana. 
Dil bu kadar önemli olmasa, İngilizler, Fransızlar sömürdükleri toprakları asimile eder miydi ? Kendine benzetmek içln değil, kültürünü akıtıp, dünyaya yayılmak için kullandı ikisi de bunu. O yüzden, İngilizce dünyada en çok konuşulan dil şimdi. 
Biz,  Osmalılardan beri önemsemedik bu dil meselesini , o zamandan beri fethettiğimiz yerlere, önce dilimizi yerleştirseydik, düşünün neler olurdu ? 
Olan oldu.  
Cidden düşünmemiz lazım.  Biz ne yapacağız. 
Sahip çıkamadık, itiraz ettik, kimse kale ( kâle ) almadı deyip, oturacak mıyız ? 
İşte bir örnek daha. Kale yazdığımda ne anlarsınız ? Surlarla, kulelerle çevrili bir yapı, en basit anlatımıyla. Ama ifade etmek istediğim, önemsenmediği, ilgisiz kalındığı ve aynı anda daha bir çok anlam içeren, şapkalı hali,  yani "  kâle " alınmadığı . 
Hala , Hâla , Bazı , Bâzı...
Bu örnekler, o kadar çok ki...
Bence, tüm bu yıkım çabası bilinçli, dili olmayan, cahil bir millet yaratma çabasının son demleri.
Kukla gibi oynatılan bir millet .
Yazık...
Dilimize sahip çıkalım . 
Kafiye, vezin deyince anlasın çocuklarımız.
Edebiyat candır. Duygu ve kültür aşılar insanın ruhuna. Ruhu doğru duygularla beslenen kişi, kötü olamaz. Kitap okuyan, dünyası kitap olan, başka bir dünya aramaz. 
Dil, bir çok kapının anahtarını açar. 
Birbiriyle aynı dili konuşamayan bir millet olabilir mi ? Var işte ... Biz.
Küçük , büyüğü anlamıyor ya da tam tersi. Her tarafta farklı diller uçuşuyor. Devşirme diller türüyor. 
Sadeleştirdiniz mi dilimizi ? Elinize sağlık, iyi yaptınız. Elimizde hiç bir şey kalmadı sayenizde . 
Bazı şeylerle, çok oynamamak lazım. 
Dokusunu kaybetti mi ? Bir daha yerine konulamaz çünkü ?
Dilimize yazık ettiniz, biraz kesmeniz iyiydi, gerekliydi...Siz , Hadım Ettiniz. 
Tabi , bu iş sadece Türk Dil Kurumu ile bitmiyor. 1 aylık formasyon kursuyla, hiç bilmediği öğretmenlik mesleğine atılan, bambaşka dallarda okumuş, bir sürü insan var. Kendi mesleğinde yer bulamamış, iş olsun diye öğretmenliği seçmiş . Olacak iş değil bu. 
Enstitülerin kaldırılması, sanat okullarının yok edilmesi derken oluşan, eğitimsiz, sözde üniversite mezunu,  bir sürü insan yaratmanın sonucu. 
İdealizm bitti artık.  Ben ne öğretirim ? ne biliyorum ? diyen yok. 
Verecek kadronuz kalmadı, üç beş günlük eğitimle alakasız insanları öğretmen yaptınız. 
Tebrikler ... 
Bindik bir alâmete,  gidiyoruz kıyamete...

Merak edenlere , Türk Dilinin Sadeleştirilme Aşamaları ile ilgili bir araştırma. 

http://www.iku.edu.tr/TR/iku_gunce/SosBilSanGunceC1S2/SosBilSanC1S2_47.pdf


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder