Sayfalar

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

23 Nisan 2013 Salı

DÜNYANIN EN YÜCE TAHTINA ÇIKSAN DA...


Bu hayatta gerçek olan ne var ?
Ne doğru, ne yanlış acaba...
Tercihlerinin önünde dağ gibi ayakta duran, minicik bedenler mi ?
Yoksa tercihlerini düşünmeye bile korkan, diğerleri mi ?
Hayat, sadece insanın kendi tercihlerinden örülüdür bence.
Tercih edemeyeceğimiz tek şey, ailemiz. İşte orada şans faktörü var, ya milli piyangodan büyük ikramiye çıkar, ya da çıkmaz. Aman yanlış anlamayın, piyango dediğim para değil, sevgisi, ilgisi, bağlılığı olan bir aile. Üstüne parası da olursa ! Ne ala. Ama öncelik ilgi, sevgi. Yoksa adam da olunmaz, kadında. Bu hayatta ayakta durmak için, en önemli şey, koca yürekli, kocaman kucağı olan, sıcacık bir aile her şeyden önce.
Tercihleriniz başlar sonra bir bir...İyisiyle,kötüsüyle, geri kalanı, kişisel bir şeydir. Ne kadar paylaşsanız da, asıl olanı yalnızken yaşarsınız, yalnız kendinizle paylaşırsınız aslında.
Ne bir eksik, ne bir fazla. Öyle davudi sözlere gerek bırakmaz hayat zaten. Ne tercih ettiyseniz, orada bir kader bekler sizi. Onu yaşarsınız. Elinizde sihirli değnek olmadığını anlatır bazen, bazen de sihrin en büyüğünü verir ellerinize.
Ama tercih sizindir, oraya kadar bir hakkınız var. Gerisi boş.
Ne yaparsanız yapın,olanları, olacakları bir yere kadar engelleyebiliyor ya da değiştirebiliyorsunuz.
Ölecekseniz, öleceksiniz mesela.. Lamı cimi yok.
Sevecekseniz, seveceksiniz.
Anlamlar yüklemeye, yordamaya gerek yok.
İyiyseniz iyisiniz, kim, size ne derse desin. Ve kötüyseniz de, öyle kalacaksınız.
Birileri gelip, size iyi olduğunuzu ya da kötü olduğunuzu söylese de, özünüz değişmeyecek.
Bu hayatı yaşadıkça daha mağrur, daha naif olmak doğru olan belki de. Çünkü aynaya baktığınızda, tek bir günün bile geri dönüşü olmadığını anlıyor insan.
Ve her gün, her an, en az bir önceki kadar güzel ve anlamlı imzalar atmak istiyor, bu dünyada kaldığı sürece.
Çünkü büyüyüp,olgunlaştıkça, daha iyi anlıyor ki, belki bir an sonra olmayacak bu hayatta. Her nefes, bir ödül aslında.
Her su, yoluna akar bir gün mutlaka. O ve ya bu şekilde, zorlamanın anlamı yok. Çaba göstermeli elbet, ama makul ve mantıklı ölçülerde.
Olmayacak duaya,  amin dememeli. Kendini anlamayan insanlar için, fazladan, kıymetli vaktinin bir dakikasını bile vermemeli.
Kimse için, kendini merkezden çekmemeli. Ama ölçüyü kaçırıp, bencillik çukuruna da asla düşmemeli. Başkalarını eleştirdiği kadar, ama en az o kadar kendini eleştirmeli yontmak için. Bu dünyanın bir gemi olduğunu görmeli. Gemi her gün küçülür, bunu bilmeli.
Önce insan, kendini sevmeli, kendisine değer vermeli. Sonra, oksijeni uzatmalı başkasına. Ama sevgiyle...
Ve kendisine bahşedilen mucizeleri görebiliyor ise, mutlu olmalı.
O zaman, bu hayatı sevecek yüreğe, bozulmamış bir ruha, ve tevazuya yaklaşıyor demektir.
Her gece şükrederek yatağa yatıp, her ne olursa olsun, derdi olan derman verip, bizleri eğittiği için, Yaradana dua etmekte bir tercih, tam tersini yapıp hayata küsmekte, hayattan hıncını alamamakta.
Sevgiyi, dostluğu, aşkı, bu hayatı değerli kılan her ne varsa, hepsini dolu, dolu yaşamak en güzel olanı.
Pişman olmadan, yanıp, yıkılmadan. Bu da büyüklük, her ne olduysa oldu deyip, gülerek anmak, yaşanan geçmişi, ve saygıyla karşılamak geleceği.
Ve tüm bunları düşünüp, anı yok etmeden devam etmek.
Hayatta her şey var. Ve hep olacak. O bir yol, varılacak bir nokta değil. Bu yolda mutlu olmayı beceremeyenler için zor, yolun cesaret işi olduğunu bilenler için, maceracı ve keyifli.
Siz neresinden bakıyorsanız,  bu hayat o işte. Acı ya da tatlı ne fark eder. Bazısı acıyı sever, bazısı tatlıyı. Her durum için, herkesin ayarı farklı. Keşke elimizde sihirli bir değnek olsaydı da, herkesin yüreğine sadece olumlu duygular zerk edebilseydik, ne hoş olurdu. Ama olmaz.
Bazı insanları gözü kör, yüreği taş, kulağı sağır olur. Onları aydınlatmaya çalışmak, sadece nafile bir çabadan ibarettir, ama yine de denemek lazım. Neden olmasın ? Mucizeye inananlar için, denenesi bir yol. Ayrıca geliştirici.
Bir nefes hayat, ya da dolu, dolu alacaksınız, ya tıkanıp kalacaksınız. Kızmak yerine sevmek, küsmek yerine konuşmak, kıskanmak yerine hayran olmak, öldürmek yerine yaşatmak bir tercih.
Tem tersi de...
Ama biliyorum ki, yüreğiniz gerçekten temiz, uyuduğunuzda vicdanınız rahat ve ruhunuz dingin ise...
İşte o zaman, bir arpa boyu yol almışsınız demektir.
Hayat işte bu kadar kısa ve bir o kadar lezzetli bir şey.
Az ve ne kadar tadarsanız tadın, damağınızda doyumsuz ve bir lezzet olarak kalacak.
O tabağı tıka basa mideye indirmekte bir tercih, sakince tadına varıp ne olup bittiğini görmek, biraz aç kalıp paylaşmakta...
Hepsi sizin tercihiniz.
Bu yüzden, şu an her nerede ve ne düşünüyorsanız kimseyi bahane bulmayın, tek nedeni sizsiniz. Ve bunu değiştirecek olan tek neden de yine kendiniz.

Her zaman şems ile bitirmeyi severim yazılarımı ama bu kez hayran olduğum bir başka insanın sözleri ile noktalamak istedim.
'' Dünyanın en yüce tahtına da çıksanız, oturacağınız yer, kendi kıçınızın üstüdür ''
'' En derin yaralarla başlar, en derin gülücükler. En yüksek uçurumlardan düşerken öğrenirsin uçmayı. en derin denizlerde boğula, boğula becerirsin, tek bir nefesle yaşamayı ''
Friedrich Nietzsche

Yorum Sizin : )))


1 yorum:

  1. .......sonuç aynı...... orası..... öyle yada böyle herkes ektiğini biçer burda olmasada orda mutlak son.... bir nebze O'nun katında nokta kadar yerin varsa uzandığı yerde mahşere kadar huzurlusunun, en büyük günah neymiş kul hakkı yemek....benim karşıma kul hakkı ile çıkma demiş çünkü herkesi herşeyi yaradan O! kimse kimseden bu yüzden üstün olamaz en büyük Allah...

    YanıtlaSil