Sayfalar

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

28 Nisan 2014 Pazartesi

İtiraf Ediyorum...Hedonistim : )))

Hedonist ne demek derseniz ? Hayattan, bireysel olarak en fazla '' keyif, haz ya da zevk '' alabilecek şekilde davranma ve yaşamayı ilke edinmiş olan kimse.
Neden mi yazıyorum bu konu hakkında, gayet basit. 
Hedonizm, ülkemizde ne yazık ki, inanılmaz yanlış algılanan bir terim. Bu algılamanın sebebi bana göre, pekte doğru olmayan bakış açıları. Üstelik, böyle olmak, hayatı yaşamamayı gerektirmiyor. Aksine, her duyguyu, sonuna kadar yaşayacak bir perspektife sahipseniz, acı, tatlı her anı yakalıyorsunuz aslında. 

Hayat... Topluluğun içinde, yalnız başınıza yol aldığınız bir okyanus bence. Hem de, minicik bir dingi ile.
Bu yolculuk sırasında, anı yaşayabilmek dışında, size ait fazla bir şey yok. Aile kurmak, iş kurmak, toplumun gereklerini yerine getirmek, sorumluluk almak derken, sürüklenip gittiğiniz bir çağlayana dönüşüyor zamanla.
Hızı giderek artan, bazen de şelaleden aşağı uçup, derin suların içinde kaybolduğunuz, şansınız var ise, suyun yüzüne çıkıp nefes aldığınız, planlı olduğunu iddia edenleri bile alaşağı eden, her an değişen bir süreç.
İşte bu yolculuk sırasında, sizi seven ya da sizin sevdikleriniz ne kadar yanınızda olursa olsun, aynı anı sizinle aynı şekilde yaşayıp hissetmeleri mümkün değil. 
Berbat bir zamanlama içinde dahi olsa, yağmur kokusunu içine çekip, kuş cıvıltılarını dinleyen, nefes aldığı için şükreden kaç kişi tanıyorsunuz ?
Yediği bir yemeği, sırf doymak için değil de, haz almak için damağında gezdiren, içindekileri anlamaya çalışıp, çözdüğünde bundan keyif alan kaç kişiyi tanıyorsunuz ?
Olabildiğince olumsuz zamanlarda dahi, sevdiği biri ile sohbet ederken, onu dinleyip onun derdine üzülen ya da onunla, o an için bile mutlu olan, kendinden sıyrılan kaç kişiyi tanıyorsunuz ?
Bunun tam tersi çok görülmüştür oysa ki, bir anlık sürpriz için uzun süre uğraşıp, kuru bir teşekkür dahi işitmediğiniz, hayatınızın önemli bir kısmında, bir şeyler için mücadele edip, takdir edilmediğiniz mutsuzluk silsileleri vardır mutlaka.
Bazı insanlar, gözlerine sokulsa dahi görmez, bazıları ise her anda bir güzellik, keyif bulur, yoksa yaratmaya uğraşır. Bir önce ki an ne olursa olsun, hop diye değiştirir kendisini ve anı yaşar. 
Bu, önce kendini sevmek ve saymakla ile ilgili bence en derinde. Kendisini seven insan herkesi sever ve saygı duyar. Yaratılan her şeye bu gözle bakar. Minik bir karıncanın, kocaman ekmek kırıntısını sırtına almak için uğraşını oturup seyretmek, bu çabaya hayran olmak gibi. Bir andır aslında, ama içinde çok fazla şey saklıdır ve kesinlikle çok keyiflidir, anlayana.
Hayatın detaylarını görmeye başladıkça, diğer insanlardan ne kadar farklı olduğunu da anlar insan. Her gün gördüğü bir sürü güzelliği, sanki hiçmiş gibi ıskalayanlar dan olmaktansa, o güne uyanmış ve yaşıyor olmaktan şükrederek başlar güne. 
Başka bir dünyada yaşıyormuş, ya da dünyaya uzak bir yerden bakıyormuş gibi olur diğerlerinden ayrılır. Benim gördüklerimi neden göremiyorlar diye düşünür başlarda ? 
Önce bundan korkar, üzülür belki. Ancak, hayatı bir kumar, çıkar ya da zeka oyunu gibi görmektense, var olan ne ise, ondan keyif almayı, mümkünse çevresindekileri bunu ortak etmeyi hedeflemek işte bu noktadan sonra başlar hedonizm.
İkinci aşama yalnızlıktır. Bu bencillikle değil, huzur ve anlaşılmaktan vazgeçmek isteği ile birlikte vuku bulan bir durumdur. 
Birileri anlamıyor diye, neden anı yaşamaktan vazgeçeyim ?
Hedonizm, bencillik, lüks düşkünlüğü filan gibi bir şey kısaca. Aksine, hayatın sunduğu, sıradanlaşan şeyleri görüp, duymak, görmek, koklamak, yaşamak, hissetmektir, her konuda.
Görgü ve tercihlerle ilgilidir aslında. Cebinizde paranız olmadığında da, Rumeli Hisarında bir banka oturup, boğazın her gün değişen muhteşem yansımasını izlerken, bir bardak çay yanında çıtır simidin tadını çıkarıp, geçen gemilerle yol alıp, yarattığınız hikayelerle mutlu olabilmektir. Bir an için bile olsa, yaşadığınız hayatın içinde, ama o hayattan bağımsız, o ana mahsus zevk alabilmektir.
Hayattan an çalmaktır aslında. 
Ve çoğu insanın hiç anlayamayacağı bir şeydir.
Tavsiyem, ağzınıza attığınız her lokmanın keyifli, her anın güzel olması için çaba göstermeniz. O anı yaşayamayacağınız, o lokmayı ağzınıza atamayacağınız zamanlar olacaktır. 
Olduğunda, yaşadığınız anları hatırlayıp, mutlu olursunuz en azından.
Bir koku, bir yemek, bir manzara, bir ses götürür sizi bazen o anlara. Yine mutluluk kaplar içinizi.
Önceki bir an, sonraki zamanlarda yeni bir an yaratır size mutlu olmak için.
Yeter ki, yaşadığınız anın kıymetini bilin. Her anlamda...
Bu bir insan, bir nefes, bir lezzet, bir kitap her neyse, değerini bilin ve değerini verin...
Hedonist olmak iyi bir şeydir. 
Aslında, bunun için ihtiyaç duyacağınız tek servetin, kendiniz olduğu tek şeydir.

Tadını Çıkarın...




17 Nisan 2014 Perşembe

Gabriel Garcia Marquez...

Yüzyıllık yalnızlıkla tanıdım onu.   Yalnızlığa giden yolu, o kadar güzel anlatmıştı ki, zamansız, duygu dolu. Hikaye farklı olsa da, duygularda buluştuk onunla. Büyüklüğüde buradaydı bence, insanı bir yerden yakalama becerisi vardı. Onur duygusunu, Kırmızı Pazartesi ile dibine kadar yaşatıp, aşkta mantık olmaz, sözünü ilk, Kolera Günlerinde Aşk  İle anlamıştı. Duygusal yanı, detaylara olan düşkünlüğü ile keyifli yolculuklara çıkmıştık onunla. Yaşayan bir efsaneydi bana göre. Çok az sanatçı, yaşarken değer bulur. Ne mutlu ki, o bunu gördü. 
Mekanın, cennet olsun. Hayatımda yarattığın bir sürü keyifli dakika, öğretin duygular ve onlarca yıl yazıp bıraktığın ve hala okuyamadığım bir sürü eserin için teşekkürler. 


Seni Seveni Sev

İnsanları anlamaya çalışmaktan yorulduğum gün, vazgeçtim . 
Anlamaya çalışmıyorum artık. Beni seveni, değer vereni, her durumda yanımda olanı, olumlu kelimeler kullananı istiyorum yanımda. İşim böylece çok kolaylaştı . 
" Seni seveni sev "
Çoktandır bildiğim , değerini veremediğim bu deyim, felsefem oldu. 
Ne zormuş eskiden yaptıklarım .
Anlamaya çalış , anlatmaya çalış . 
İkiside olmayınca üzül. 
Artık, olumsuz tek kelimeye dahi tahammülüm yok. 
Her dakika düşünüp, buna rağmen çözümsüz olana,
Her durumda ağlayana, 
Kendinden başkasına saygı duymayana,
Önümden atıp, ardımdan tutana, 
Söylediği ile yaptığı zıt olana,
Mangalda kül bırakmayıp, bir kibritte yanana, 
Kendinden başkasına inanmayana,
Bencilliğinin farkında olmayana , 
Kendi pisliklerini  unutup , başkasına .... bulayana, 
Üç, beş nafaka verip, kendini " Mevlana " sanana, 
Hırsından, ona buna fütursuzca saldırana, 
Arayıp, sormayana, 
Aklı, fikri, bilgisi olmayıp, var sanana, 
Görüntüsü dağ, yüreği nokta olana, 
Sözünde durmayıp, kayış yarana, 
Başkasının sözüyle,  iş yapana,
Onun bunun gölgesinde, kendini insan sanana, 
Kin ve nefretle doğup, öyle yaşayana,
Elindekinin değerini bilmeyen, zavallılara,
Kendini dünyanın Hakîmi zanneden, ama hiç bir istediğini yaşayamayanlara,
Kendini eleştirmekten aciz, parayla oldum sanana,
Görgüden yoksun, abuk sabuk insanlara, 
Kitap kapağı dahi açmadan, biliyorum sanana,
Cahillere, dalkavuklara, yalakalara , acizlere, bencillere, döneklere, nankörlere, sinsi, haset , kıskanç kendini bilmezlere...
Hiç tahammülüm yok.
Allah'a şükür, çevremde de artık bunlardan hiç yok. 


13 Nisan 2014 Pazar

Herkesin 1 Selfie si Olmalı : ))) Mı ?

Nedir bu " Selfie " diye, merak edip araştırınca, tüm dünya literatüründe oldukça yeni olduğu anlaşılıyor. 
İngilizce self yani "kendi" kelimesinden türeyen "selfie" sözcüğü, dünyanın en geniş sözlüğü kabul edilen Oxford İngilizce sözlüğünün online versiyonuna da geçen yıl girmiş. Çok bebek yani. 
Sosyal medya ile birlikte hayatımıza giren bir sürü şeyden biri. Ama bu aralar çok popüler. 
Sözlükteki tanım şöyle: Kişinin kendi fotoğrafını, özellikle akıllı cep telefonu ya da webcam ile çekip soysal medyaya yüklemesi. 
Türk Dil Kurumu, karşılık olacak Türkçe bir kelime önermemiş. Önermesinde zaten, daha önceki önerileri düşünülürse ... 
" oturgaçlı götürgeç" kıvamında bir kelimeye hiç ihtiyacımız olmaz.
Ya da dili sadeleştirme adına yapılan katliam...  Her neyse, Önermemesi iyi olmuş. Allah korumuş bizi. 
Bence " Selfie" hepimizin yıllardır, ara, ara yaptığı bir şeydi aslında. Yanımızda kimse yokken, bir manzaranın önünde çekmişizdir en az bir kere kendimizi. 
Oscar töreninde çekilen meşhur "Selfie " 3 milyon 400 bin retweet alınca, bir anda çılgınlık haline gelse de, çift taraflı kameralar çıktığından beri , zaten hayatımızdaydı aslında. 
Toplu olarak çekilenler yeni moda. 
İşte o modaya bende kapıldım. 
Artık bir " Selfie" sahibiyim. 
Vatana, millete hayırlı uğurlu olsun. 

2 Nisan 2014 Çarşamba

Sessizdir Bazı İnsan ...

Sessizdir bazı insan, 
Koklatmaz, içindeki çığlıktan , 
Ağır gelse de zaman,
Ayakta durmaktır, aslolan.
Bazıları hep konuşur ,
Bazıları hep düşünür , 
Bazıları hep sindirir, 
Bazıları hep sinsidir, 
Ama sessizdir bazı insan.
Çok kelam eder, sessizliğinin buğusundan. 
Perdedir yalnızlığına, tüm sözler.
Bakan,  ama göremeyen gözlerin ardına saklar benliğini .
Ne çığlığı duyulur, ne acısı.
Kahkaha olur, sohbet olur ancak. 
Gözünden yaş akacaksa, hep içine akar, dışına taşacaksa zaten durmaz kaçar. 
Başkası görsün diye değil, gerçekten yaşar. 
Kırıldıkça sessiz,
Üzüldükçe kırgın. 
Daha derine, bilinmedik delhizlere kaçar .
Geceler kadar karanlık olsa da , aydınlığıyla ışık saçar. 
Ne kimseye minnet eder, ne boyun eğer. 
Herkes onu sever. 
Ve her sevginin diyetini mıtlak öder, birer,  birer. 
Anlaşılmaktan uzaklaşalı çok... Anlaşılmak isteği yok olmuştur artık. 
Özü arar, derine dalar, yoğurur, yontar.  Uğraşır, bırakmaz. 
Kılıfa bakmaz, bilir kılıfla insan olunmaz. 
Çok sevdiklerini içinde taşır, çok ama çok derinde. 
Kilitli sandıklarda, kaf dağının ötesinde. 
Asla koparıp atmaz. 
Aşkı aşk,
Acıyı acı,
Varlığı var,
Yokluğu yoktur. 
En basit anlamıyla yaşar, iflah olmaz. 
Hayat basittir işte, ne bir eksik, ne bir fazla. 
Sessizdir bazı insan. 
İşte bu yüzden , kimi zaman kaçar delhizlerine, korkar içinde ki çığlığın dışarı taşmasından, yakıp yıkmasından.
Sabrı kadardır, varlığı. 
Sessizdir, ama insandır sonuçta. 


1 Nisan 2014 Salı

Facebook ...

Facebook, hayatıma web sayfamın tanıtımı ile birlikte çok yeni girdi. Kurumsal sayfamı yönetebilmek için, açmam gerekti. Gördüm ki, facebook, kredi kartı gibi. Doğru kullanılırsa, hayatı kolaylaştırıyor. Yanlış kullanıldığında ise, problem yaratıyor. Sayfamda, her ideolojik görüşten insan var. Seçim öncesi ve sonrası bir kaç şeyden çok rahatsız oldum. Bunları paylaşmak istiyorum. Umarım, okursunuz. İdeolojimiz ne olursa olsun ,
1. Lütfen küfretmeyin, dağarcığınızda fikrinizi anlatacak daha doğru kelimeler yoksa, lütfen edinin. 
2. Lütfen, birbirimize saygı duyalım, biz bu değiliz, taraf olmamızı isteyenlere kanmayalım.
3. Facebook filozofu olmaktan daha iyisini yapalım , bir sürü zor durumda çocuk var. Onlarla iletişim kuralım, birlikte zaman geçirelim. Sadece para değil, ilgi verelim. İlkokuldan, üniversiteye kadar yanında olalım. Bir insan değişir, herşey değişir. 
4. Bilgi sahibi olmadan, araştırmadan birşey paylaşmayalım. 
5. Birisi ideolojik nedenlerle öldüğünde, kim olursa olsun, acıya hürmet edelim. 
6. Bu platformu olgun insanlar gibi kullanalım. Cehalet her durumda korkutucudur. 
7. Yeni jenerasyon bize örnek oluyor, biz onlara örnek olalım .
8. Yaratılanı, yaratandan ötürü sevelim önce. Konuşmak kadar, dinlemeyi de öğrenelim. 
9. Taraf ya da bertaraf hissetmeyelim kendimizi. İnsanız, hepimizin derdi aynı , insan gibi yaşamak. 
10. Yazının tümünü okumadan, like yapmayalım, sırf o insanı seviyoruz diye bunu yapmak anlamlı değil, gerekirse eleştirelim, ama saygı çerçevesinde.
11. Ölüm haberlerine lütfen like yapmayın, arayıp başsağlığı dilemek bu kadar mı zor ? 
12. Yazılı bir platformda ne vurgu, ne mimik, ne ses tonu olmadığını, duyguların zaman, zaman anlaşılmadığını unutmayalım. 
13. Birbirine yakın düşünen insanların yer aldığı bir platformda, başkalarına ağır ithamlarda bulunduğunuzda ki bulunmamalıyız aslında, hiç duymadıklarını, ama sizinle paylaşımda bulunan insanları rahatsız ettiğinizi lütfen unutmayın . 

Sonuç olarak, herkese akıl verirken,  ne kadar akıllı davrandığımızın bilincinde olmalıyız.
Dışlamak, taraf olmak, basit ve cahilce, önemli olan kendimizi anlatmak. Karşımızdakini anlamaya çalışmak. Kimin ne yaşadığını, geçmişini, tecrübelerini bilmeden, körü körüne, taraf ya da bertaraf olmak neden ? Kimse kötü değil, bilmiyor ya da görmüyor olabilir, bunu kavgayla değil, sevgiyle çözebiliriz. Lütfen ...