Sayfalar

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

31 Mayıs 2013 Cuma

Budur ...

O hep, herşeyi bildi...
Bugün gezi parkı sadece bir simge...
Artık yeteeeeeeeeer demek için belki de son fırsat.
Susma, sustuktça sıra sana gelecek.

24 Mayıs 2013 Cuma

40 Yaş Kadını

40 yaş, bir kadın için, en önemli dönemeçlerden biri.
Artık, kendinizi gencim diye kandıramadığınız, ama olgunlaşmaktan haz ettiğiniz, azıcık da olsa, duyguya mantık kattığınız bir dönem.
40 yaş, kadın için ağır, hem de çok . Birileri sizi çok genç görse de, fiziksel olarak yaşınızın çok gerisinde olsanızda, fark etmiyor. Ruhunuz en az 40.
40 yaş, artık karar vermeliyim dönemi.
Yeterince duygularımla yaşadım, artık mantık lazım dönemi...
40 yaş, hiç bir kafese sığılamayacak bir dönem,
40 yaş, elden ayaktan düşmeden, tüm dünyayı gezecek dönem,
40 yaş, akıl ile akil arasındaki farkı algılayacak dönem,
40 yaş, başkalarını merkeze koymaktan kurtulup, kendine kıymet verilecek dönem,
40 yaş, onun için ne yapabilirim yerine, ne istiyorum denilecek dönem,
40 yaş bencilleşmek için harika bir yaş,
Seyahat etmek,
İstediğin yerde yemek,
İstediğin zaman uyumak, uyanmak, çalışmak ve aynı zamanda gönlünden geldiği gibi, ket vurulmadan yaşamak için karar mercinin sadece kendin olması gereken, kimseye uymayan, size has, başkaları için, çok feci bir dönem,
40 yaş, hayatındaki herkese, hey ben de varım dediğin bir dönem,
40 yaş, kırmak istemediğinden çok, kırılmak istemediğin bir dönem,
40 yaş, Çağlayan'ın tam tepesi,
Oraya kadar gelebilenlerin, o andan sonra, seninle aşağı atlayıp, atlayamayacağına karar vermesi gereken dönem,
40 yaş, sonbahar gelmeden, şortunla bahçede oturabileceğin son dönem.
Ya adam gibi, gönlünce , keyifle yaşarsın...
Ya, kış gelir, o baharı yana, yana ararsın.
40 yaş var ya 40 yaş...
Hata yapamayacağın kadar geç,
Dünyayı baştan yaratacak kadar güçlü,
Boyun eğmeyecek kadar sağlam,
Ama bir kez daha kırılmayacak kadar yorgun olursun,
Bir çok şey için erken, yeniden başlamak için,hata yapmak için geçtir 40...
Ama herşey içinde aslında, yeni bir başlangıç,
40 yaş, yorulmuş bir yüreğin, iyileşme zamanıdır aslında,
Atacağı her adımı doğru atmak için uğraşır,
40 yaşında bir kadın, hata yapmak istemez artık,
Yüreğinin götürdüğü yere gitmekten korkar,
Aklını dinlemeyi öğrenir,
Artık gidilen yol çok , varılacak yer az kalmıştır.
40 yaş, büsbütün, şekil değiştirdiğin bir noktadır aslında,
Karar verme zamanıdır.
Başkaları için değil, kendin için yaşama zamanıdır.
Başkalarının, seni düşünme zamanıdır.
Tek atımlık kurşunun vardır artık...
Zor zamandır, çok zor...

21 Mayıs 2013 Salı

KAPADOKYA'DA BALON KAZASI

Bugün, 3 kişinin ölümü ve yirmi'nin üstünde yaralı iel sonuçlandı,  Kapadokya balon turu.
Eminim, hepimizin hayalinde olan bir şey balona binmek.
Gökyüzünden, Devr-i Alem yapabilmek, aynı çocukken okuduğumuz 80 günde Devr-i Alem gibi.
O zamanlar uçak yok, balon en önemli taşıt.
Çocuk aklımızda kalan en güzel anılardan biridir, eminim çoğumuz için.
Okunan, ilk kitaplardan biri. Altın Çocuk Kitapları serisi.

Bir çok insanı, seyahate meylettiren, hayal kurduran bir kitap.
Bay Fogg'un sakin hayatından çıkıp, atıldığı macera hepimizde heyecan yaratmıştır.
İşte o kitaptan aklımda kalan en önemli kare, Balon...
O balona binip seyahat etmesi, zorlukları aşması, iddiayı kazanmak için gösterdiği insan üstü çaba ve özveri.
Jules Verne'e ait bu kitabı kaç yaşında olursanız olun okuyun. Bir sürü şey anlatır, anlayana.
Çocuk kitabı gibi görmeyin sakın.
İşte tam bu noktada, sabah 3. sayfada gördüğüm haber çok üzdü. Balonlar sağlam, sert inişten kaynaklı olmuş ölümler. Bay Fogg, hayalinden sıyrılıp, gerçeğe döndüm bir anda. Sert bir iniş oldu gerçekten.
Doğayla dalga geçilmeyeceğini bilecek kadar spor yaptım. Denizin ortasında kalıp, hortuma yakalandınız mı hiç ? Olmaz demeyin olur.
Ya da, tırmanırken aniden çıkan rüzgar dengenizi alt üst etti mi ?
Karda yürürken gizli buzlanmadan kaynaklı, bir anda aşağı doğru kontrolsüzce kaydınız mı ?
Doğa ile oyun oynanmaz. Alır, ters yüz eder, atar adamı.
Çok, ama çok dikkatli olmak lazım.
Günde 190 balon kalkıyor , peki menzilleri neye göre hesaplanıyor.
Biraz daha fazla mı olmalı ?
Biz bilemeyiz, ama eminim , çok ayrıntılı düşünüldüğünde, olmaz diye düşünülen her şey, olabileceği hesaplanarak, ihtimaller arasına katıldığında, daha az canımız yanar, her konuda.
Kapadokya, muhteşem güzellikte bir yer. Gitmeyenler gitsin.
Balonlar bir harika. Binemedim, ama gördüm.
Ancak, hiç bir yetkili, biz güvenlik önlemi aldık suçumuz yok demesin. Her zaman iyinin, iyisi var.
Bir bebeğin, büyümesi kaç yıl ? Üç insan öldüğünde, problem yok, Allah'ın işi deyip işin içinden çıkamazsınız.
Daha iyi ne yapacağınızı düşünün ve onu anlatın herkese.
Bu vurdumduymazlık, gelip sizin ocağınıza ateş düşürmeden, aklınızı başınıza alın.
Turizm cenneti bir beldeyi, vurdumduymazlıkla bitirmeyin.


14 Mayıs 2013 Salı

FENERBAHÇE & GALATASARAY MASKESİNDE, MAHVOLAN TÜRKİYE VE BURAK YILDIRIM

Bu sabah gazeteleri açan anne, babaların içi eridi mi ?

Burak Yıldırım'ı görünce. Daha, 20 yaşında. Gencecik bir delikanlı, bir çoğumuzun evladı ile aynı yaşta.
Doğdurup, büyüttüğünüz, gece gündüz uğraştığınız evladınız, anlamsız bir maçın heyecanı içinde, eriyip giderse ne yaparsınız ?
Fidan gibi evladınız, baltayla yerinden kazınırsa ne yaparsınız ? Torun, torba beklerken, mürüvvetini göreceğim derken, üstüne toprak atacağınızı düşünür müsünüz ? Canınızdan daha değerli varlığınızın.
Ateş, düştüğü yeri yakar. Hepimize hava hoş, üzüldük, ama unutacağız günün telaşı içinde.
Fakat görmemiz gereken bir şey var. Artık her gün anlamsız bir ölüm haberi okuyoruz. Toplumda şiddet, intikam, acımasızlık aldı yürüdü. İnsanlar kızgın. Konuşamamaktan patlamak üzere. Ve toplum giderek kör ve dipsiz bir kuyuya itiliyor. Burak uzun süredir devam eden bir oyunun, son kurbanı sadece.
Biz toplum olarak, gelenek, görenek, saygı, sevgi, hoşgörü gibi kavramlarımızı yok etmeye devam eder, siz, biz, onlar, bunlar gibi ayrıştırılma çabalarına boyun eğmeye devam edersek, çok evlat,çok arkadaş, eş, dost kaybederiz. Ve belki kendi canımızı.
O gazete manşetindeki gencecik çocuk, bizim çocuğumuz olabilir. Aynı gemide yaşıyoruz. Aynı sokağı paylaşıyoruz. Bir gün hiç olmadık bir yerde, hiç olmadık bir şekilde, sizin ya da sevdiklerinizin canına kastedilebilir, hiç sebepsiz.
Artık yaşadıklarımızın aslında hepimizi ilgilendirdiğini görme vaktimiz gelmedi mi ?
Silkelenin, uyanın kendinize gelin Ey Türkiye...
İnanılmaz bir düşmanlık var herkeste, çeşit, çeşit. Toplum agresif, herkes birbirine bir bahane ile düşman.
Takım taraftarları birbirine düşman,
Hey !!! Bu sadece spor, siz birbirinizi yerken, milyarlarca lira alan, oyuncular, yöneticiler, maçtan sonra gezmeye gidiyor. Spor keyiftir, savaş değil. Uyanın ve kendinize gelin.
Baş örtülüler, açıklara düşman ya da tam tersi.
Böyle algılansın isteniyor, birileri tarafından, kimse, kimseye düşman filan değil. Böl, parçala, yönet politikasının, minik bir ayağı sadece. Ve ne yazık ki, çok iyi işliyor. Hepiniz bir düşünün, bir insanı gerçekten neden seversiniz ? Üstü başı yüzünden mi ? Örtü dediğin kılıf bile değil, kılıf tendir, o kadar. Aklını, zekasını, sohbetini, kalbini seversiniz insanın. Ne giydiği, değildir önemli olan. Hele bunu tamamen politik sebeplerle pompalayan bir iktidar varken hiç değildir.
Zenginler , fakirlere, fakirler, zenginlere düşman...
Çocukken gayet iyi hatırlarım, zengin malını saklardı, ayıp diye. Fakir olan fakirliğinden utanmazdı, zaten kimse de şu an ki kadar fakir değildi. Bölüşülürdük, paylaşırdık... Yanındaki aç uyurken, tok yatmazdı kimse. Şimdi, bu bile medya malzemesi. İnsanlara, bizim paralarımızla yardım yapılıp, tembelleştiriliyor ve fakirlikten kurtulamaz hale getiriyor. Balık tutmak yerine, hazır yemek öğretiliyor. Bilinçli olarak. Yardımın, imecenin, dini, dili, ırkı dahi yokken şimdi her şey ayrıştırıldı.
Göstere, göstere yardım yapılıyor. Çok çirkin. Oysa ki yardım dediğin, edebiyle, sessizce onur kırmadan yapılır. Fakirleşen insan, zengin düşmanı oluyor. Dizilerde garip bir şatafat, sanki herkes köşkte, yalıda oturuyor gibi. Körükleniyor da, körükleniyor. Bunların hepsi, oyunun bir parçası. Zenginler artık eskisi kadar yardım etmez oldu, bu düşmanlıktan, yardımlarının yanlış ellere gittiğini görmekten, zenginlik edeple taşınmadığından, para bir ayakların altında değil, baş üstünde taşındığından. İnsanlar insanlığını kaybediyor git gide.
Polis, askere düşman, asker, polise...
Partiler birbirine düşman...
Başarısız olanlar, başarılı olana düşman...
Kadınlar erkeklere, erkekler kadınlara düşman...
Bu liste o kadar uzun ki... Siz aklınıza geleni ekleyin.
Korkuyorum artık bu ülkede yaşamaktan. Mutlu huzurlu, sevgi dolu çocukluğumu özlüyorum.
Solcu,Sağcı , İslamcı, Fettulahcı, Akp li, Chp li olmak istemiyorum. Mutlu, huzurlu çevremdekilere dostça bakarak, merhaba, iyi akşamlar diyerek yaşamak istiyorum.
Görünmez bir savaşın içinde yok olup giden canların acısını tüm kalbimle hissediyorum.
Ve şu an herkese lütfen biraz çaba gösterin diyorum.
Sabah uyanınca, tanımadığınız kişilere '' Günaydın'' demeyi hatırlayın.
Trafikte bir terslik olursa '' Hoşgörü '' göstermeyi hatırlayın.
Birine kızdığınızda '' İntikam '' almak yerine konuşmayı hatırlayın.
Ve dün kızdığınız şeye, beş yıl sonra da kızmayacaksanız kızmamayı unutmayı, hoşgörmeyi şiar edinin kendinize.
Bu ülkede yaşayanları, bu kadar kızgın yapan her neyse, herkes eğer tek başına pozitif bir şeyler yaparsa, ve bunu bir diğerine aşılarsa altından kalkarız emin olun.
Bu ülke, bu kadar kötü olamaz.
Bugün gencecik Burak Yıldırım, eğer bıçaklayan kişiye bir miktar hoşgörü, biraz kültür, aşılansaydı bu yazının, bütün haberlerin konusu olmayacaktı.
İçi boşaltılan bedava dağıtılan kitapların, sınıfta kalmanın dahi bitip gittiği tamamen yok olan eğitim sisteminin, zavallılaştırılmaya çalışılan toplumun, cehaletin yansımaları bunlar ve ne yazık ki her gün çığ gibi büyüyor.
Hiç birimiz alakadar olmuyoruz, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diyoruz. Ama dokunur. İnanın dokunur.




9 Mayıs 2013 Perşembe

Yeşil Pasaportumu İstiyorum

Babam öldüğünde bu devlet, 42 sene çalışmış olmasına rağmen, konusunda uzman olduğu için, emekli olması istenmediğinden, iş başında vefat etti diye neler mi oldu ?
Kazanılmış hakları resmen gasp edildi. Neden ?
Şimdi bakıyorum, devlet istediğini anında yapıyor.
Babamdan ötürü doğan bizim haklarımızda uçup gitti.
Şimdi gazeteyi okurken içim sızlıyor .
Sözüm meclisten dışarı, ancak babam gece yarısı bile arıza olduğunda kalkıp giden, bazen iş yerinde 32 saat bile vakit geçiren bir insandı.
Üstelik vericilerle uğraştığı için , tehlikeli bir işi vardı . Yüksek voltaj.
Ne oldu? Veraset vergileri alındı, maaşı ikramiyesi kesildi. Geride kalan anneme, kuş gibi bir para verildi. Üstelik bu adam asla bankamatik memuru olmamış, fazlasıyla çalışmış bir adamdı.
Erkenden aramızdan ayrıldı, torunlarını sevemedi, bazılarını göremedi bile.
Şimdi , eski vekillerin dağdaki eşleri bile pasaport alıyor.
Ayıp çok ayıp.
En ayıp kısmı da, hiç bir konuda anlaşamayan, " Seçtiklerimiz " çıkarları söz konusu olunca, bir dakikada uzlaşıyor .
Sevgili parti liderleri, Sayın Başbakanım...
Madem bu kadar adaletlisiniz,
Ben de sizden, babamın öldü diye verilmeyen haklarını istiyorum.
Yeşil pasaportumu, yine o öldü diye vermiyorsunuz, onu da istiyorum.
Alınan veraset vergilerini de geri istiyorum.
Bu durumu , daha önce yaşamış benim gibi herkese, kazanılmış ancak haksızca, elinden alınmış olanların haklarının iadesini istiyorum.
Çok şey mi istiyorum ?

Mevlana yaşadığı dönemde, tamda şu an olan biteni öyle güzel anlatmış ki. İşte ben de sizden tam da bunu istiyorum.

Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol.
Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.
Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.
Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.
Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol.
Hoşgörülülükte deniz gibi ol.
Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.